30 Ekim 2009 Cuma

BEYTEPE'DE POLİS SALDIRISI

26 Ekim Pazartesi günü TKP'li öğrencilerin Hazırlık binası önündeki açtıkları standa ÖGB'lerin müdahalesi sonucu gerilen ortama polis müdahale etti.

ÖGB'lerin standa müdahalesini geri püskürten öğrenciler, ÖGB'nin kamera kayıdı yapmasını da engellemek isteyince yaşanan arbede sonucu kampus'e giren 500 kadar Çevik Kuvvet Özel Tim, öğrencilere saldırdı. 100 kadar öğrenci kütüphaneye sığındı. Polisin saldırgan durumu okul öğrencilerinin de tepkisini çekerek dışarıda da protesto gösterisinde bulunan 300 kadar öğrenci toplandı. Kütüphanenin etrafını ablukaya alan polis, içeride zor kullanarak 69 öğrenciyi yakapaça gözaltına aldı. Dışarıda biriken öğrenci kalabalığına da biber gazı ve tazikli suyla müdahale edip, jopla saldırarak dağıttı.

Gözaltına alınan 69 öğrenciden 58'i 27 Ekim sabahı serbest bırakılırken 11 öğrenci bıçaklama, yağma, polise mukavemet suçlamalarıyla tutuklu yargılanmak üzere savcılığa sevk edildi. Daha sonra tutuklama istemiyle savcılığa bırakılan 11 öğrenci de akşam saatlerinde serbest bırakıldı.

BASKI, TACİZ, ŞİDDET VE KÜFÜR

Kütüphane içinden öğrenci arkadaşlarını yaka paça gözaltına alınmasını protesto eden öğrencilere saldıran polis, attığı biber gazı bombalarıyla birçok öğrencinin fenalaşmasına yol açarken, bir öğrenci de atılan bombalardan bir tanesinin sırtına isabet etmesi sonucu yaralandı. Polisin bir kız öğrenciye ''orospu çocuğu'' diyerek hakaret etmesi dikkatlerden kaçmazken, gözaltılar sırasında da yine öğrencilere ağır hakaretlerde bulunarak darp ettiği öğrenildi.

Ertesi gün olayı protesto eden 900 kadar öğrenci rektörlüğe yürüyerek, okulda bir daha böyle görüntülerin yaşanmamasını ifade ederek, rektörlüğün öğrencisine sahip çıkmasını istedi.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Ders kayıtları başladı

2009-2010 yılı güz dönemi ders kayıtları 28 Eylül Pazartesi günü resmen başladı. Geçen senelerden farklı olarak bu sene 5 gün sürecek kayıtlar 2 Ekim Cuma günü son bulacak. Yine geçen senelerde harçlarını Yapı ve Kredi Bankasına ödeyen öğrenciler, bu sene harçlarını ''zamlı'' olarak Vakıf Bank şubelerine yatırmaya devam edecekler.

Vakıf Bank Yıldız Anfi'de

Harç işlemleri için Vakıf Bank ile anlaşan okul yönetimi, harçlarını yatırmayan öğrencilerin okulda harçlarını yatırabilmesi için Yıldız Anfi'de eskiden Özel Güvenlik Birimleri'nin kullandığı bölümü bankaya tahsis etti.

Kayıtların ilk günü kontenjan artışından kaynaklanan yığılmalar yaşandı

YÖK'ün geçen yıl üniversite kontenjanlarında yaptığı artış, kayıtların ilk günü banka önünde kuyruklar, kafe, kantin gibi alanlarda da yığılmalara yol açtı. Ders kayıt sürelerinin de 3 günden 5 güne çıkartılmasının sebeblerinden bir tanesi de danışman asistanların iş yoğunluğunu azaltmaya yönelik bir tedbir olarak yorumlandı.

23 Temmuz 2009 Perşembe

YÖK, Katsayı Uygulamasını Kaldırdı!

YÖK Genel Kurulu'nun aldığı kararla meslek lisesi öğrencileri üniversite sınavında artık puan kaybetmeyecek. ODTÜ Eski Rektörü Ural Akbulut, YÖK'ün kararının siyasi olduğu değerlendirmesinde bulundu.

1998 yılından bu yana meslek lisesi mezunları kendi alanlarından başka bölümleri tercih ettiklerinde katsayıları 0.3'le çarpılıyordu. Diğer liselerde okuyanların katsayıları ise 0.8'le çarpılıyordu.

YÖK'ün yeni aldığı karara göre, bütün adayların katsayıları 0.15'le çarpılacak. Böylece, meslek lisesi mezunları alanları dışında tercih ettikleri bölümlere yöneldiklerinde herhangi bir kayıpları olmayacak.

Örneğin bir tıp fakültesini veya bir mühendislik fakültesini sadece fen alanından mezun olanlar değil, diğer tüm alanlardan ve okul türlerinden mezun olanlar da tercih edebilecek ve bu adaylara farklı katsayı uygulanmayacak.

Aralarında imam hatip liselerinin de bulunduğu meslek lisesi mezunları, kendi alanlarıyla ilgili bölümleri tercih ettiklerinde ek olarak orta öğretim başarı puanı 0.06 ile çarpılacak.

Öğretmen lisesi veya meslek lisesi mezunu olanlara kendi alanlarındaki programları tercih etmeleri halinde ek puan verilecek. Bu adayların ağırlıklı ortaöğretim başarı puanları 0.06 katsayısı ile çarpılacak ve bulunan değer 0.15 katsayısıyla çarpılmış puanlarına eklenecek. Söz konusu mezunlara ek puan verileceğine ilişkin hüküm yasal düzenlemede yer alıyor. Ek katsayı bugün 0.24 olarak uygulanıyor ve bu yükseköğretim programlarının sayısı sınırlı bulunuyor.

YENİ SİSTEME NASIL GEÇİLECEK?

YÖK Genel Kurulu'nun aldığı ''Meslek lisesi mezunu adayların ek puanla girebildikleri kendi alanlarındaki her program için bir Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) puan türünün yanı sıra bir de Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) puan türü belirlenir. Meslek lisesi mezunu olup olmadığına bakılmaksızın, adayların bu programlara yerleştirilmesinde bu iki türden puanlarının büyük olanı esas alınır'' kararı, genellikle ön lisans programlarına nasıl yerleştirme yapılacağını hükme bağlıyor.

Ön lisans programlarına, mevcut uygulamaya göre SAY-1, SÖZ-1, EA-1 gibi puan türleriyle giriliyor. Yeni sistemde de bu tür programlara YGS puanıyla girilebilecek ancak eğer aday LYS'ye de girmişse ve bu sınavdaki puanı yüksekse adayın yüksek olan puanıyla o programa girmesine imkan verilecek. Bu programlara sadece meslek lisesi mezunları değil genel lise mezunlarının da girebilmesine imkan sağlanacak. Bundan dolayı YGS'nin yanı sıra LYS puanlarının da ön lisans programlarına girerken geçerli olması kararı alındı.

Bu uygulama bugün de benzer şekilde yapılıyor. Mevcut durumda genel lise mezunları meslek lisesi mezunlarının sınavsız geçiş yöntemiyle girdikleri ön lisans programlarına, ÖSS'de SAY-1, SÖZ-1 ve EA-1 puan türlerinde aldıkları puanlara göre girebiliyorlar.

YÖK Genel Kurul üyelerinden Prof. Dr. Fikret Şenses kararın bütününe karşı oy kullandı. Üyelerden Prof. Dr. Atilla Eriş, Prof. Dr. Ali Ekrem Özkul ve Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu da katsayıların 0.15'le çarpılmasına karşı oy kullandı.

YÖK Genel Kurul toplantısının ardından şu yazılı açıklama yapıldı:

* Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ile Lisans Yerleştirme Sınavı'ndaki (LYS) ağırlıklı puanların her biri, kendi içinde 100-500 arasındaki puanlara dönüştürülecek
* Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP) en büyüğü 500, en küçüğü 100 olacak şekilde hesaplanacak
* Yerleştirme puanları hesaplanırken AOBP 0.15 katsayısı ile çarpılacak
* Adaylardan öğretmen lisesi veya meslek lisesi mezunu olanlar kendi alanlarındaki programları tercih etmeleri halinde AOBP'leri 0.06 ek katsayısı ile çarpılacak ve bulunan değer, 0.15 katsayısı ile hesaplanan puana eklenecek
* Meslek lisesi mezunu adayların ek puanla girebildikleri kendi alanlarındaki her program için bir LYS puan türünün yası sıra bir de YGS puan türü belirlenecek. Meslek lisesi mezunu olup olmadığına bakılmaksızın, adayların bu programlara yerleştirilmesinde her iki türden puanlarının büyük olanı esas alınacak.

YÖK ÜYESİ ŞENSES: DÜZENLEME İKTİDAR PARTİSİ İÇİN

YÖK üyesi Prof. Dr. Fikret Şenses, yeni üniversite giriş sistemiyle ilgili yazılı bir açıklama yaptı.

YÖK'ün aldığı karara katılmadığını vurgulayan Prof. Şenses, karşı oy kullanmasının gerekçelerini açıkladı.

Farklı katsayı kararı uygulamasının asıl amacının haksızlıkları giderme görüntüsü altında yükseköğretimi iktidar partisinin amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye yönelik olduğunu belirten Şenses, şu ifadeleri kullandı:''Son dönemde gerekli altyapı ve kaynak sağlanmadan çok sayıda yeni üniversite açılması, mevcut yasal çerçeve dikkate alınmaksızın üniversitelerimizde türban yasağının kaldırılması, üniversite kontenjanlarının hızla artırılması, ilahiyat fakültesi kontenjanlarının birden ve çok yüksek oranda artırılmış olması ve en son olarak da katsayı konusuyla gündem işgal edilmek istenmektedir.

Bu durum, iktidar partisinin amaçlarıyla, YÖK'ün amaçları arasındaki örtüşme derecesini açıkça ortaya koymaktadır. Mevcut farklı katsayı uygulamasının bütün meslek lisesi öğrencilerini ilgilendirmesine karşın konunun sadece imam hatip liseleri üzerinde odaklandırılmış olması bu kuşkuları daha da artırmaktadır.''Karar alınırken farklı katsayı uygulamasının gerekçelerinin gündeme getirilmediğini vurgulayan Şenses, meslek yüksekokulları dahil olmak üzere mesleki eğitimin çekiciliğinin artırılması ve imam hatip liselerinin toplumun ihtiyaçlarının çok üstünde mezun verdikleri hususlarının yanında toplumun önemli bir kesiminin bu konudaki duyarlılıklarının göz ardı edildiğini savundu.

YÖK üyesi Şenses, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:''Diğer meslek liselerindeki öğrencilerimiz gibi imim hatip liselerinde okuyan öğrencilerimiz genelde toplumumuzun görece düşük gelirli ailelerine mensuptur. Bu kesimin temel sorunu asla katsayı eşitsizliği değil, görece düşük gelirden kaynaklanan ve eğitimin önceki aşamalarında başlayan fırsat eşitsizliğidir. YÖK'e bugün hakim olan zihniyet fırsat eşitsizliğinin giderilmesi konusunda son derece duyarsızdır.

Son 18 ayda çok sayıda vakıf üniversitesi açılarak Yükseköğretim adım adım paralı hale getirilmektedir. Yabancı sermayenin yükseköğretim sistemimize artan ilgisinin katkısıyla yakın bir gelecekte geçmiştekine benzer bir özel yükseköğretim furyasının yaşanması ciddi bir olasılıktır. Bu durum giriş sınavında düşük puan almış olsa da varlıklı ailelerin çocuklarına yükseköğretim hakkı verilmesi, eğitim sürecinin daha ilk aşamalarında başlayan fırsat eşitsizliğinin bizzat YÖK kararıyla daha da artması anlamına gelmektedir.''

PROF. EŞME: DEĞİŞİKLİK İMAM HATİPLER İÇİN YAPILDI

Eski YÖK üyesi Prof. Dr. İsa Eşme, NTV yayınında yeni düzenlemenin imam hatip liselerinin önünü açtığını söyledi.
Prof. Eşme şu açıklamayı yaptı:"Yarar sağlamayacağı fikrindeyim hala. Teknik liselerle imam hatip liselerini ilgilendirir. Teknik liseler yüzde 3 civarında. Diğer meslek liselerinin ÖSS sonuçları ortada, yarar sağlamayacaktır. Tam tersine yüksek lisans programları ümidiyle dershanelere rağbet artacaktır. Ortaöğretim-imam hatip lisesi diye çift kutuplu eğitime dönüşebilir. Bundan kaygı duyuyorum.
Liseler artık branşlaşma yerine ilköğretimin devamı durumuna indirgenecektir. En büyük zararın eğitim birliği bakımından zararlı olacağı inancını taşıyorum ve bundan kaygılıyım."

GÜLTEKİN: İMAM HATİPLİLER BU YIL TERCİH YAPMAYACAK

Eğitim Uzmanı ve NTV programcısı Sadık Gültekin ise katsayı kararının yansımalarıyla ilgili bir başka noktaya dikkat çekti:"Tercihler bugün başlıyor, 3 Ağustosta bitecek. İmam hatip lisesi öğrencileri, 'o zaman ben bu sene tercih yapmayayım' diyerek tercihini seneye erteleyecektir. O zaman üniversiteler boş kalacaktır, çok büyük bir hata yapılmıştır. Herkes tercihini önümüzdeki seneye erteleyecek. Eminim ki iki ya da üç ek yerleştirme yapılacaktır. Bu biraz da duygu sömürüsüdür, meslek lisesindeki eğitimle ÖSS'yi başarabilmesi umut tacirliğinden başka şey değildir. Ek katsayı bile verseniz bu çocuğun eğitimi buna uygun değildir."

ODTÜ Eski Rektörü Ural Akbulut kararın siyasi olduğu değerlendirmesinde bulunurken şunları söyledi:"Üzüntüyle karşıladım. Siyasi karar olarak değerlendiriyorum. Bunun bilimsel biçimde çözülmesi gerekir. Meslek liselerinin kendi alanlarının önünün açılması gerekirdi. Bu karar bir gerginliğe yol açacaktır. Yüksek öğretim sistemi önemli bir yara almıştır."


www.ntvmsnbc.com

21 Mayıs 2009 Perşembe

Şenlikler para bastı…

Bir şenlik daha bitti… Ama ne şenlikti! İlk gün popçu olduk, ikinci gün rockçı, üçüncü gün oryantalist-teknocu, dördüncü gün özgün-romantik insanlar olduk… Olsun ama ne eğlendik(!)

Kültür sanat boş, hasılat hoş!

Bahar şenlikleri, resmi tanımlamasıyla, ’10. Kültür, Sanat ve Spor Şenlikleri’ yani Ankara üni-versiteleri arasında en iyisi olduğu iddia edilen şenliğimiz sona erdi. Hemen hemen her gün olay çıkan şenliklerde, bıçaklı yaralanmalar, tacizler yine eksik olmadı. Şenliklerin dışarıya açık olması, güvenlik zaafını arttırırken rektörlük ise hasılatlarını kat ve kat arttırdı.

Nereden çıktı bu adamlar

Şenliklerin dışarıya açık olması ve girişlerin 10 YTL ile ücretlendirilmesini işgüzarlar için fırsata dönüştü. Öğrencilerin çantalarında bira satmasına alışıktık; ama koca koca adamların bira, si-gara, çiğ köfte, midye, giyim tezgahları açıp şenlik alanını resmen pazara dönüştürme-si şenliklerimizi diğer şenliklerden farklı kıldı.

BAM kendi başına takıldı…

Şenlikler 13 Mayıs Çarşamba günü Kenan Doğulu konseriyle başlayıp 16 Mayıs’ta Ezginin Günlüğü konseriyle sona erdi. Bu dört gün boyunca kendine has bir öğrenci profili bulunan Beytepe Alışveriş Merkezi ise dört gün boyunca ilgi oldağı oldu. Tüm bunlardan uzak kalmak isteyen ve kendini final haftasına hazırlamak isteyen öğrenciler ise genellikle Yeşil Vadi’yi seçti.

BEYTEPE FORUM

Merve DEVECİ
Hacettepe Ekonomi Topluluğu'nun bu yıl 5.sini düzenlediği ‘Ulusal Ekonomi, Siyaset ve Dış İlişkiler’ sempozyumu, Tuğrul Çubukçu salo-nunda, 4-8 Mayıs tarihlerinde ger-çekleşti.
“Demokrasi ve yerel kalkınma bağ-lamında Türkiye” konusunu günde-mine alan topluluk, bu konuda bir-çok ismi okulumuzda ağırladı.
Sempozyumun ilk gününde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler fakül-tesi hocalarından Prof. Dr. Baskın Oran, konuşmasını “Türkiye'de kimlikler ve kimlik çatışması” üzerine yaptı. Genel olarak kimlik olgusunun ve Türkiye’ de etnik kimliklerin tanımını yapan hocamız, daha sonra bunların yarattığı çatışmaların ne-denlerini ve nasıl çözülebileceği üzerinde durdu.
ı gün ikinci konuk ise CHP İstanbul milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'ydu. Son dönemde yerel se-çimler ve yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelen milletvekili, yerel kalkınma ve sosyal devlet olgusunu yönetimlerle uygulamanın önemi üzerinde durdu.
İkinci günkü konuklar Ufuk Uras ve Zeki Sezer’di. Siyasette yeni arayış-larla ilgili bir konuşma yapan ÖDP eski genel başkanı ve İstanbul ba-ğımsız milletvekili Ufuk Uras konuş-mada kendisini “solcu bir arkada-şınız” olarak betimledi. Türkiye’de kitlelerin örgütlenmesinin, sorunların çözümünde büyük yararı olacağını söylerken ; ‘sade’ vatandaşın siyase-te girmesinin ve siyasetin her türlü düşünceye açık olmasının gerekli-liğini anlattı. Daha sonraki oturum-da konuşan Zeki Sezer ise eski baş-kanı olduğu DSP’nin diğer siyasi partilerden farklı olduğunu vurgu-layarak partinin eski gücüne kavu-şacağına olan inancını belirtti.
Üçüncü gün Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Murat Karayalçın konuktu. Yerel kalkınmanın dünyada ön plana çıktığını vurgulayan Karayalçın bu konuda Ankara ’nın eksiklerini belirtti. İkinci oturumda ise üniversitemizde İktisat bölüm başkanlığını yapan Prof. Dr. Orhan Morgil “yerel yönetimler ve kalkınma” konulu bir konuşma yaptı. Katılımcıları yerel yönetim organları ve işleyişi ve yerel yönetimlerin ekonomik hareketleri konusunda aydınlattı.
Sonunucu gün ise Beypazarı eski belediye başkanı Mansur Yavaş'ın bir konuşma yapması bekleniyordu. Konferans, kendilerini Devrimci De-mokrat(!) Yurtsever Öğrenciler ola-rak tanıtan bir grubun tepkisi yüzün-den; daha çok gerilime mahal verme-mek için, HEK tarafından iptal edil-di. Özgür düşünceyi hedeflediklerini belirten topluluk, üniversitemizin henüz buna yeterince açık olmadığı-nı söyleyerek; olayların tatsız bir du-rum almaması için konferansı iptal ettiklerini; ancak duruşlarını hiçbir zaman değiştirmeyeceklerini ve bütün siyasal görüşlere aynı mesafede olduklarını özetleyen bir yazı yayımladı. Kapanıştaki konuk ise ANAP eski genel başkanı Erkan Mumcu’ydu. Türkiye’deki demokrasi hayatından bahseden Mumcu, tecrübelerini ve siyaset hayatındaki anılarını anlattı. Bu sempozyum ile siyaset alanında tecrübeli birçok konuşmacı üniversitemize konuk oldu. Umarız daha ve daha büyük sempozyumlarla topluluklar bize yarar sağlamaya devam eder.

BEYTEPE FORUM

Gökmen KARSAVRAN
Geçen hafta kendine HEK adını veren ve Beytepe’de liberal anlayışın kalesi olarak ifa-de edebileceğimiz yapılanma, bütün kesim-lerden, medyatik birkaç siyasi aktörü çağırıp, siyaset ve dış ilişkiler konulu bir sempozyum düzenledi. Bir de alt konusu var; demokrasi ve yerel kalkınma bağlamında Türkiye. Fakat etkinlikle ilgili kampüsümüzdeki solun tartış-maları bir isim üzerinde odaklandı; Beypazarı eski belediye başkanı ve MHP Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı Mansur Yavaş.
Etkinliği düzenleyen grup, ısrarla bu bireyin Beypazarı eski Belediye Başkanı kimliğiyle çağrıldığını vurgulamış, kampüste sağ-sol çatışması olarak adlandırdıkları çatışmalarda taraf olmak istemediklerini belirtmiş, düşünce özgürlüğü kapsamında her fikre eşit mesafede olduklarını ifade etmişlerdir. Şimdi bütün bunları ele alalım.
Birincisi; iddia edildiği gibi her fikre eşit me-safede olunduğu tamamen yalandır. Kendi-leri liberal bir anlayışa sahiptirler. Sosyalist düşünceye olan mesafesiyle liberal düşünce-ye olan mesafesinin aynı olması bu söyledik-lerinden bağımsız olarak imkansızdır. Mese-la bu süreçte özgürlük ve faşizm kavramlarını ele alalım. Sosyalistler özgürlük kavramını proletarya cephesinden algılar ve Engels’in deyimiyle, ”Özgürlük, zorunlulukların bilince çıkartılmasıdır.” şeklinde ifade eder. Liberal-lerde ise durum çok farklıdır; özgürlük başka-larının alanlarına müdahale edilip edilmedi-ğiyle ölçülür. Faşizme gelince iş daha da ko-mikleşiyor Türkiye’de. Dünyadaki geçmiş pratiğiyle ve bugünkü ideolojisiyle her fırsat-ta “liberalizm ve komünizm” karşıtı olarak ifade eden bir anlayışa sen ne kadar safça eşit mesafedeyim dersen de. Seni yok etmeye ça-lışınca da biz size eşit mesafedeyiz demeye devam edersiniz. (…)Bu bireyi ister Beypa-zarı eski Belediye Başkanı kimliğiyle çağır, ister T.C. vatandaşı kimliğiyle. Bu, onun MHP üyesi olduğu gerçeğini değiştirmez. Bahsettiğimiz oluşumun Türkiye’de faşizmin temsilcisi konumunda olup olmadığını tartış-mayacağım. Bu oluşum her türlü söylem ve pratiğiyle, örgütlenme yapısıyla faşist bir ya-pılanmadır. Bununla ilgili sol oldukça zengin değerlendirmelere sahiptir. Konuyla ilgilenen arkadaşlar küçük bir araştırmayla pek çok kaynağa ulaşabilirler.
(…)Liberaller, iktidarlarının ellerinden kayıp gideceğini anladıkları zamanlarda faşizme başvurmaktan geri durmazdır. Sermaye ve temsilcileri liberal anlayışlarıyla faşizme ide-olojik olarak şeklen karşılardır. Ama bu on-ları faşizm uygulamaktan alıkoymaz. (…)Sempozyuma gelirsek; Mansur Yavaş kampüsteki solcu, devrimci öğrencilerin ça-basıyla programdan çıkarıldı. Bu sayede aynı grubun 4 yıl önce düzenlemiş olduğu, jandar-ma-rektörlük-İİBF dekanı Orhan Morgil iş-birliğiyle gerçekleştirilen ve devrimci öğren-cilerin kaba dayak ve plastik mermilerle yara-landığı, bu bahaneyle yirminin üzerinde dev-rimci öğrencinin atılmaya varan cezalarla uzaklaştırıldığı faşist terör tekrar yaşanmamış oldu. Süreci farkında olan ve kendisine düzenlenmek istenen aynı oyuna hiçbir şekilde izin vermeyen Beytepe’deki solcu arkadaşlara teşekkür ediyor ve kutluyorum.

Homofobi karşıtları Beytepe’de buluştu

4. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’nın Ankara’daki Beytepe ayağı, İletişim Topluluğu’nun desteğiyle 12 Mayıs Salı günü Edebiyat Fakültesi Bedrettin Cömert salonunda gerçekleşti

Oturumda ilk olarak İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi Ha-kan Ataman söz aldı. Ataman ‘Nefret Suçları, Nefret Söylemi ve İnsan Hakları’ adlı söyleşisinde, nefretin kökeninin Orta Çağ Avrupasına dayandığını belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘’30’lu yıllarda Hitler, Gestapo’da kurduğu merkezde eşcinsellik ve kürtajla mücadele ederek toplama kamplarında yak-laşık 100 bin eşcinseli katletti. Bu nefret duvarı Avrupa’da hala ortadan kaldırılamadı. Nefret yasaları ilk olarak 1985’te ABD’de çıkartılıyor. 90’lı yıllarda ise bu yasa-ların kapsamı genişletilerek ırk, din, cinsiyet gibi tanımlamalar ek-leniyor. Avrupa’da ise AGİT nef-ret suçlarını aynı zamanda ‘önyar-gı suçları’ olarak tanımlıyor. Tür-kiye’de ayrımcı yasalar olmama-sına rağmen toplum hayatında cid-di fiili ayrımlar var. Bu durumun ortadan kaldırılması için pozitif ayrımcı yasaların çıkarılması ve sosyal politikaların izlenmesi gere-kiyor.” Daha sonra Avukat Senem Doğanoğlu, bir transeksüelin katledilmesi ile ilgili olan Erya- man davası hakkında konuştu. Doğanoğlu, Eryaman’da oturan ve çalışan transeksüellerin silahlı çe-telerce göçe zorlandığını ve bir transeksüelin katledildiğini; tutuk-lanan dört failin iki yıl yattıktan sonra serbest bırakıldığını belir-terek; Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu çeteler için yaptığı ‘önyargılı bir grup’ tanımlamasının kendileri için bir kazanç olduğunu söyledi. Daha sonra söz alan Pembe Hayat üyesi Buse Kılıçkaya ise şunları söyledi: “Biz uzaydan gelmedik. Burada aynı nefesi paylaşıyoruz. Hrant’dan çok da farkımız yok. Nefretin mağdurlarıyız. Sapkınlık-la suçlanıyoruz; ama on dört aylık bebeğe biz tecavüz etmiyoruz. Önyargılarımızla yüzleşmeliyiz.”

Carettelar Hacettepeli gönüllülerini arıyor


Soyu tükenme tehlikesi içinde olan ve Türkiye’de Akdeniz sahillerini üreme alanı olarak seçen caretta carettalar için Ekolojik Araştırma Derneği (EKAD), deniz kaplumbağaları araştırma ve koruma projesi için gönüllüler arıyor. Üç ay sürecek, üç bölümden oluşan çalışmalar için, katılımcı-ların beslenme, ko-naklama ve yerel ulaşım masraflarını EKAD karşılayacak.


Projeye katılmak için İletişim adresi; http://www.ekad.org/, gonullu@ekad.org, info@ekad.org

Beytepeli Hayvanseverlerden Barınak Ziyaretleri


Sadık Yılmaz


İlkini 23 Nisan tarihinde gerçekleştirdiğimiz, Gölbaşı Hayvan barınağı ziyaretimizin bir ikinci ayağı, 09 Mayıs Cumartesi günü gerçekleştirildi. Daha öncesinde 3 kişi olarak yapılan ziyaretimiz, bu sefer birkaç öğretim görevlisinin de katılımı ile 19 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Barınakta var olan 3 bin civarında köpek, bizim bu ziyaretimizden oldukça memnun oldular. Gönüllüler olarak toplanan 500 TL. ye yakın para ile 165 kg. köpek maması alındı. İşin bu maddi boyutu ya da mama kısımları hariç, o köpeklerin bekledikleri şey biraz da ilgi ve sevgi idi. Arkadaşlarımızın etrafında dolanan ve bizler ile oyun oynamak isteyen bu köpeklerin barınaklardaki durumları gerçekten kötü ve içler acısı. Pek çok köpeğin önünde boş yemek kapları, dolu olanların içinde ise sulu ekmekler vardı. Belediyenin sağlamış olduğu yardımın ekmekten başka bir şey olmadığı barınaklarda, pek çok köpeğin yağmurdan ya da güneşten korunacak herhangi bir kulübeleri ya da benzeri bir malzemeleri yok. Hayvanseverler olarak bu konuda da yine üstümüze düşeni yapmaya kararlıyız.
Günümüz dünyasında, evrensel ahlaki değerlere ulaşmış toplumlarda her türlü canlının ve doğal yaşamın önemi ve değeri bilinmektedir. Bu köpeklerin, ya da diğer tüm canlıların en az insanlar kadar sokaklarda, bahçelerde yani insana ait gibi görünen her yerde yaşam hakları vardır.
Geç ya da yetersiz de olsa, ülkemizde artık 5199 sayılı bir yasa var. Ve bu yasa ile hayvanların hakları korunma altına alınmıştır. Bu yasanın amacı; “hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.”
5199 sayılı yasa, hayvanların, gerekli müdahaleler yapıldıktan sonra, kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların alındıkları ortama bırakılmasını hükme bağlamıştır. Ama maelesef barınaklarda yaşamak durumunda kalan binlerce hayvan bu hakkından mahrum bırakılmıştır. Barınaklar, insanlar için kapatma cezasına çaptırıldıkları yerler gibidir. Ki bu kapatma cezasına maruz kalmış insanın da suçsuz olduğunu ve sadece insan olduğu için cezaevlerine konulduğunu düşünün...
Hayvanların evleri, sokaklar, parklardır; barınaklar değildir.
Yasanın ne kadar uygulandığı tartışılır elbette. Fakat bizlerin en azından üniversiteli öğrenciler olarak, bulunduğumuz ortamlarda, doğal yaşamı koruyan, hayvan haklarına saygılı ve onlar ile birlikte yaşayabilen gençler olabiliriz. Ki bu yolla ancak ve ancak, kampüsümüzde kimsenin ama kimsenin hayvan öldürmesine, bırakın öldürmeyi en ufak bir zarar vermesine engel olabiliriz.
Son olarak; herhangi bir yerde herhangi bir hayvana zarar verildiği yada bir hayvan cesedi görüldüğünde 212 20 47 nolu Çevre Bakanlığından yetkili birimin aranması gerekmektedir.

http://www.facebook.com/group.php?gid=54719156493

‘…biz kadınlar toplandık!’

Eda ÇEKİL

23 Nisan Perşembe günü Beytepeli kadınlar, sorunlarını konuşmak için bir araya geldi. Okulu-muzda kadın sorununa dair söz söylemek için nasıl yan yana durulabileceği üzerine konuşuldu. Bu toplantıdan çıkan sonuç ne olursa olsun toplantının kadınlar için oldukça önemli bir toplantı olduğu kanaatinde-yim. .Benimle aynı se-vinci paylaşan kaç kişi var bilemiyorum, ama benimle aynı kaygıyı taşıyan başkalarının da varlığını hissedebiliyorum. Üç yıldır bulunduğum Beytepe’de anmalar, paneller oldu; ülkede darbeler, seçimler, krizler oldu. Bu durumların kadınlar üzerinde çifte baskı oluşturduğunu göremedik çoğu zaman. Kadınları ve kadın so-rununu sadece 8 Mart’larda hatırladık. Sonra kadın mücadelesinde erkeğin yerini ve kadının ikincil konumunun tarihini tartışarak alanlara çıktık. Her 8Mart’ta bölünmüş yürüdük… Öğrencilik hayatımızı geçirdiğimiz kampüsümüzda kadının yerini hiç düşünmedik, belki gerek bile duymadık. Oysa kadınlar yaşamın her alanında maruz kaldığı ayrımcılığa ‘bilim yu-valarında’ da maruz kalıyor. Kadınların kampüste hocalar ve doktorlar dahil birçok ki-şinin tacizine maruz kaldığını, şenliklerde tecavüze uğradığını, yurtlarda erkeklerden farklı muamele gördüğünü, mühendisliklerde garipsendiğini, tartışma kürsülerinde fikirleriyle önemsizleştirilerek korkularına korku ekildiğini vs. hepimiz görmezden geldik. Belki daha da kötüsü bunları kuruntu, burjuva takıntısı olarak adlandırdık. Okulumuzda hissettiğimiz eksiliği kendi-miz doldurmak için; kadın sorununa dair neler ve nasıl yapı-lacağı üzerine konuş mak ve kendimize bir hat belirlemek için 11 Mayıs Pazartesi günü saat 5’te tekrar toplanıyoruz .

Son anda iptal edildi…

Mansur Yavaş gerginliği

Hacettepe Ekonomi Topluluğu (HEK) tarafından düzenlenen Ulusal Ekonomi, Siyaset ve Dış İlişkiler Sempozyumu’nda Cuma günü panelist olarak MHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş’ın çağrılması kampüste büyük gerginliğe yol açtı. Mansur Yavaş’ı istemeyen sol görüşlü öğrenciler HEK yönetimine, konferansın iptal edilmesini, aksi takdirde istenmeyen olayların yaşanacağını bildirdiler.

HEK sempozyumu iptal etti

Konferansı iptal etmek zorunda kalan HEK, bir bildiri yayımladı. Bildiride bu sempozyumun daha önce dört kez yapıldığı ve her görüşten siyasetçinin konuşmacı olarak katıldığı belirtilerek şu ifadelere yer verildi: “HEK olarak geçmişte tüm zorluklara ve istenmeyen olaylara karşı düşünce özgürlüğü adına, tüm konuş-macılara bu kürsüde konuşma fırsatı tanıdık. Bu duruşumuzda bir değişiklik olmayacaktır”

‘sistemi meşrulaştırıyorlar’

Devrimci, Demokrat, İlerici, Yurtsever imzasıyla karşı bildiri yayımlayan öğrenciler, düşünce özgürlüğünün esas savunucularının kendilerinin olduğunu belirterek şu sözlere yer verildi: “Üniversitemizin kimsenin baskıdan kafasını kaldıramadığı bir hapishane haline gelmemesi için savaş veriyoruz. Irkçılık içeren, sistemi meşrulaştıran her etkinlik karşısında bizi bulacaktır.”

10 Mayıs 2009 Pazar

Darwin 200, evrim teorisi 150 yaşında!

Biyoloji Bölümü Topluluğu, Darwin’in 200. Doğum yıldönümünde ‘Darwin ve Evrim’ sempozyumu düzenledi. 28-29 Nisan tarihleri arasında İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi(İİBF) Tuğrul Çubukçu salonunda gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını yapan bölüm öğretim üyesi Prof. Dr. Selim Çağlar, bağnazlığın militan fanatizmi karşısında tek güvencenin bilgi olduğunu belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Darwin ve onun evrim teorisine yöneltilen saldırılar aslında özgür düşünceye yöneltilmektedir. Aklın kuraklaştırıldığı bu dönemde kuşkusuz Darwin ve Galileo gibi insanlar yine geleceklerdir dünyaya” dedi.

BEAGLE SEYEHATİ

Biyoloji Bölümü öğrencisi Zeynep Yurtkuran, Darwin’in İngiliz donanması tarafından harita çıkartmak üzere görevlendirilen Beagle Gemisi ekibiyle 5 yıl boyunca Latin Amerika, Afrika, Asya ve Avustu-ralya kıyılarına yaptığı seyahatlerde ilk sistematik gözlemlerini gerçekleştir-diğini belirte- rek, bu 5 yılın evrim teorisi için kilit bir noktada yer aldığını söyledi. Sempozyum, Doç. Dr. Ali Dönmez’in Bitkilerin Evrimi; Araş. Gör. İ. Kudret Sağlam’ın Evrim ve Gelişim; Prof. Dr. Y. Selim Erdal’ın İnsanın Evrimi adlı sunumlarıyla sona erdi.

Beytepe’de hayvan ölümleri devam ediyor


Bahar döneminin başında kampüsümüzün bir parçası olan hayvanların ortadan kaybolması ile zehirlendikleri iddiaları ortaya konmuştu. Yaptığı bir açıklamayla bu iddiaları yalanlayan rek-törlük, Büyükşehir ve Çankaya Belediyelerinin, Angora Evleri’nden gelen şi-kayet üzerine kam-püsteki hayvanları toplamış olabileceğini belirtmişti. Ancak daha sonra öğrenciler kampüsün çeşitli yerlerinde hayvan cesetleriyle karşılaşmaya başladı- lar. Son olarak facebooktaki ‘Hacet- tepe Beytepe Kampüsündeki hayvan katliamını kınayanlar’ grubuna Esra Erkişi adlı öğrencinin gönderdiği fotoğraflar rektörlüğün açıklama sına dair kafalarda soru işaretleri oluştu-ruyor. Esra Erkişi gruba yazdığı yazıda kardeşinin, özel öğrenci evleri civarında ağzından köpükler gelerek can çekişen ve ardından ölen bir köpek gördüğünü; resim çeken öğrencilere kendisini güvenlik şefi olarak tanıtan Süleyman adlı kişinin ‘’Nereye şikayet ederseniz edin, bir halt edemezsiniz’’ dediğini belirtti. Rektörlük tüm bu gelişmeler karşısında sessizliğini koruyor.

Beytepe’de çoşkulu 1 Mayıs kutlaması


BU YIL İKİNCİ DEFA KUTLANDI


Beytepe 1 Mayıs Platformu tarafından 29 Nisan’da gerçekleştirilen 1 Mayıs etkinliği, yemekhane önün-de başladı. ‘Üniversitelerin ticarileştirilmesine; kapitalizme ve krize; emperyalist savaşlara karşı 1 Mayıs’a!’ pankartı açan öğrenciler, sık sık ‘‘yaşasın 1 Mayıs, Biji yek gulan; yaşasın halkların kardeşliği; parasız eğitim parasız sağlık’’ sloganlarını attı.


ÜÇ HAFTA ÖNCE BAŞLADI


Öğrenciler, Beytepe 1 Mayıs Platformu ile geçen seneki çağrı etkinliğinin aksine bu sene kapsamlı bir etkinlik düzenlediler. Üç hafta boyunca kütüphane karşısında kurdukları çayhane ile üniversitemizdeki yerel sorunları ve ekonomik krizi gündemleştirerek; bir hak arama günü olan 1 Mayıs’ı Beytepe’ye taşıdılar.


'GELECEĞİMİZ KARARIYOR'


Etkinlikte okunan açıklamada, 2009 baharında ekonomik krizin sonuçlarının giderek ağırlaştığı belirtilerek; emek sömürüsünün devamı için halklara kirli savaşların dayatıldığı söylendi. Açıklama şöyle devam etti: “Yıllar önce dört işçi önderinin çaktığı bu kıvılcım, tarihe işçi sınıfının ve burjuvazinin hesaplaşma günü olarak geçmiştir. Bizlerin de geleceği, işçi sınıfının eseri olacak yeni dünyanın inşasında onun yanında saf tutmaktan geçecektir’’ denildi. Etkinlik daha sonra Şair Özgür Başkaya’nın şiir dinletisi ile devam etti. Ardından gerçekleştirilen canlı müzik dinletisinde halaylar çeken öğrenciler, eylemlerine burada son verdiler.


25 Nisan 2009 Cumartesi

Köşe yazısı

ŞENLİKLER YAKLAŞIRKEN...

Abdullah Güzel

Bahar döneminin sonuna geliyoruz yavaş yavaş. Yoğun sınavlar nedeniyle gerilen sinirler şenliklerle rahatlatılacak. Mezun olup gidenler ise bambaşka anlamlar yükleyecek şenliklere. İçte kalan pişmanlıklar yaşanmışlaklara olan özleme bırakacak ve daha soft bir hal alacak...

Bu okulda üçüncü yılım ve üçüncü kez şenlikleri yaşayacağım(!). Üniversitedeki ilk yılımda, biraz da ilk yılın verdiği heyecanla merakla ve istekle gittim. Ancak gördüğüm manzara bana nedense bir şenlik havası vermemişti ve bu nedenle geçen sene okulumuzun şenliklerini takip etmek yerine ODTÜ ve Ankara Üniversitesi şenliklerini tercih ettim. Pişman olmamıştım...

Bu sene 2009 yılı bahar şenlikleri yaklaşırken bir heyecan duyamıyorum. Haksız değilim. Yanlış sanatçı tercihleri, şenlik alanının bir panayır yerine pazar alanına çevrilmesi, taşkınları da aşan sarhoşluklar(tecavüz söylentileri vb...), şenliklerin dışarıya açılması nedeniyle ipsiz-sapsız bir sürü insanın gelmesi, güvenlik yetersizliği bizim okulumuzun şenliklerine gölge düşüren ve benim gibi bir çok insanın bu şenliklerden uzak durmasına sebeb olan nedenler.

Belki de bizim gölge düşüyor dediğimiz şenlikler birilerinin tam da istediği gibidir. Ne de olsa model insan kadınlarda Hande Yener, erkeklerde ise Murat Boz...

Umarım bu sene seviyesi daha yüksek gerçek bir şenlik yaşarız...

23 Nisan 2009 Perşembe

Beytepe Postası Gazetesi yine yeniden!

Yayın hayatına Aralık ayında çıkardığı ilk sayısıyla Beytepelilerle buluşan ancak daha sonra yaşadığı bazı imkansızlıklar yüzünden yayın hayatına internet üzerinden devam eden gazetemiz Beytepe Postası gazetesi yeni formatı ile Mayıs ayının ilk haftası 2. sayısıyla yine yeniden karşınızda olacak. Tabloit boyda, tek sayfa önlü arkalı bir şekilde çıkacak olan Beytepe Postası, Beytepe Kampusu'nden çarpıcı haberlerle ve köşe yazarlarıyla kampusumuzdeki olaylara sessiz kalmayan duruşuyla yayın hayatına devam edecek.

"Beytepe Postası Gazetesi, Beytepe'nin ilk öğrenci haber gazetesi"

8 Nisan 2009 Çarşamba

Beytepe'de 1 Mayıs kutlanacak

1 Mayıs işçi bayramı 29 Nisan günü Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampusu'nde kutlanacak. Beytepe 1 Mayıs Platformu'nun düzenleyeceği 1 Mayıs etkinliği Beytepe yerelinde kutlanması açısından bir ilk olacak. Etkinlik çalışmalarına kütüphane karşısında açtıkları kantinle başlayan platform üyeleri, 1 Mayıs'ın ulaslararası işçi bayramı olması yanında aynı zamanda haksızlığa uğrayanların, ezilenlerin hak arama günü olduğunu ve üniversitemizde karşılaştığımız birçok soruna karşı sesimizi yükseltmek ve haksızlığa uğrayan binlerce Hacettepelinin sesini 1 Mayıs etkinliğine taşımak istediklerini belirtiyorlar. 29 Nisan Çarşamba günü Yemekhane önünde düzenlenecek miting saat 12.00'de başlayacak.

2 Nisan 2009 Perşembe

Köşe yazısı

TARİHİMİZLE YÜZLEŞMEK

Attila Bakarov

Acısıyla tatlısıyla geride bıraktıgımız 2008 yılı, son aylarında ülkemiz açısından gerçek! demokrasinin hissedildiği tarihi dönemlerden birini bizlere yaşatmistı. Düşünce özgürlüğü kavramı son yıllarda misak-ı millide hiç bu kadar rahatsız edici sonuclar dogurmamisti.Öğretim üyeleri ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu bir grup aydın, 1915’teki Ermeni tehciriyle ilgili imza kampanyası başlatmısti ve 10 mart 2009 tarihi itibariyle 29.408 kişiye ulaştı.Fakat karşı bildiri hiç gecikmemisti..Kampanyanın başlamasından birkaç hafta sonra 50 emekli diplomatın bildirisinde, "Ermeni tehciri acı sonuçlar vermişse de Türk insanının Ermeni isyanları ve terör eylemlerinde uğradığı acılar Ermeni kayıplarından daha az değildir" denilmisti.Akabinde büyükelçi ve diplomatlar bunun devamında toprak ve tazminat taleplerinin geleceğini de iddia etmisti.
Peki niçin özür dileniyordu?
kampanyanın manifestosu şöyle; ''Bu kadar zaman boyunca, neredeyse 100 sene olacak bu konudan bahsedememiş, açıkça konuşamamış olmaktan dolayı özür diliyoruz.''
Kampanyanın amacı neydi?
''Pek çok insan Türkiye’de bugün bütün iyi niyetiyle Ermeniler’in başına bir şey gelmediğini zanneder.Fakat gerçekler maalesef çok farklı.Belki bir tane gerçek var, o da şu son tahlilde Ermeniler artık Anadolu’da yok ama diğer unsurlar Türkler ve Kürtler hala burada. Bireyin vicdanından gelen bir ses bu. Özür dileyen diler dilemeyen dilemez.''
İki ülke arasındaki ilişkilerin olumsuz etkileneceğini söyleyen Abdullah Gül ise demokrasi adına şu sözleri söylemişti;
'' Bu son tartışmalara baktığımızda ben bunların olumlu katkısı olduğu kanaatinde değilim. Türkiye'de beğendiğimiz veya beğenmediğimiz, sevdiğimiz veya sevmediğimiz, desteklemediğimiz, HATTA KARŞISINDA MÜCADELE ETTİĞİMİZ FİKİRLER ŞİDDET YOKSA KONUŞULABİLİR."
böyle bir ülke var mı?
Ufak bir parantez acarsak;
Başbakan erdoğanın eşi emine erdoğanın, katıldığı bir açılışta NAZIM'ın şiirini okurken bir duygu seli yaşayıp ağladığını hatırlayalım.Açıkcası Gül'ün bu konuşmasından sonra harika bir propoganda gösterisi oldu. Diğer bir yandan şairimizin mezarınında ülkemize getirilmesi bir dönem gündemdeydi.Nazım Hikmetin Moskova'da rahat uyuduğunu bilelim. Kendimize dürüstce soralım ona kim sahip çıktı? yada sorgulanması gereken bizler miyiz? madem Nazım sizin içinde bukadar değerli, onun gibi düşünen ve onun izinden giden insanlar için Kültür Bakanlığının kaç projesi var? varsa kaç tane? Kaldıki geçen ay Tunceli Kız Meslek Lisesinde Nazım Hikmet adına yapılan bir gecede Nazım'ın birçok şiirine sansür uygulaması getirildi ve şairimizin fotoğraflarından oluşan bir slayt gösterisi kaldırılıp yerine cami figürlerinin sergilendiği bir klip izletildi.
Konumuza dönelim...
''ermenilerden özür diliyorum'' kampanyası pekde uzun süreli olmayacak gibi.31 Ocak 2009 tarihinden itibaren başlatılan soruşturma şok etkisi yarattı.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bazı aydınlar tarafından düzenlenen 'Ermenilerden Özür Dileme' kampanyası ile ilgili TCK"nın 301. maddesinde "Türk milletini alenen aşağılama" suçu kapsamında cezalandırılmaları istemiyle suç duyurusunda bulundu ve imza atan vatandaşlarında yargılanmasını istedi.
Konunun uluslararası boyutlara taşındığı da bir gerçek, Bunun için köprü vazifesi gören Orhan Pamuğa; ülkemizin adını her yerde duyurduğu için teşekkür ediyoruz.
Orhan Pamuk işte tamda bu noktada incelenmesi gereken bir başlık...
birçok vatandaşımıza göre şöyle bir gerçek var... Pamuk: "Türkiye'de bir milyon Ermeni, otuz bin Kürt öldürüldü" diyerek nobel ödülü aldı.
Bazı aydınlar şu şekilde karşı çıkabilir;
-NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ'nde asla siyasi karar verilmez... edebi değere verilir..
Hmm...
Nobelin tarihine biraz bakalım ozaman;
sene 1953 ve ödülün sahibi Winston Churchill.
Neden aldı ki o ödülü?
İnsani değerleri savunan konuşmaları sayesinde tabiki!
peki ne demişti churchill birinci dünya savaşı sonrasında ingiltere'nin ırak işgali sırasında?
"uygarlaşmamış kabilelere karşı zehirli gaz kullanılmasını şiddetle destekliyorum..."
-HAYIR KABUL ETMİYORUM!!! bu ödül, hayatını doğrulara adayan insanlara verilir. nobel alanların hayatı, onurlu bir geçmişe sahiptir!!!
o halde sene 1999...
ödülün sahibi Günter Grass...
hayatı boyunca, nazi karşıtlığının sembolü olmuştu çünkü. Hayatını nazi karşıtlığına adamıştı. Ödülü de bunun için aldı. Nobel'i veren isveç kraliyet bilimler akademisi bu konuda "asla" hata yapmazdı.
Ne çıktı günter grass?
nazi çıktı, nazi...71 yaşında nobel'i aldı.78 yaşında itiraf etti. Gunter Grass bir naziydi...
Nobel ödülüne takılı kalıp bozuk bir plak gibi aynı şeyleri tekrar etmek değil amacım. Sonuçta Pamuğu nekadar iyi eleştirsekte nekadar iyi desteklesekte heykelimiz dikilmeyecek. Fakat biz Orhan Pamugun, heykeli dikilecek bir aydin olup olmadigina karar verebiliriz;
Kendisi siyasi açıdan yeri geldiğinde akp politikalarını öven bir insan; öyleki bir konusmasında akpnin ilerlediği yolu destekleyip, ''ülkenin dahada liberal olması için iyi işler yapıyor'' dediğini unutamam.
Prof. Fahir İz’in bir dergide yayınlanan Orhan Pamuk'taki Atatürk anlayışı izleniminden de birkaç alıntı yapsak iyi olacak;
1) ''Sonra kasaba alanına dolanır. Atatürk heykellerine sıçan güvercinleri ayıplar...''
2) "Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu...''
3) ''Atatürk’ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu…''
4) ''Sonra bir cumhuriyet, Atatürk, damga pulu havasına girdiğimizi hatırlıyoruz...''
Sayın İz, 275 sayfalık bir kitapta, tam sekiz yerde ve "hiç gerekmediği halde" Atatürk'e sataşıldığını saptamış diyor A.Taner Kışlalı. Şöyle devam ediyor:
"Bunlar kitaptan çıkarılsa hiçbir şey değişmez. Yalnız yazarın kimi ruhsal gereksinimleri tahmin edilmemiş olur!"
Ermeni sorununun gundemi tekrar isgal ettigi donemde ki bu 3-4 ay oncesine tekabul ediyor: fakültemizde bir broşüre rastladım. Yazılanlara göre Kızılaydaki Alman Kültür Evi'nde sayın Recai Hallaç bey bir konuşma yapacakmış ve herkes davetliymiş. Olayın açıklamasını okuduğumda Recai beyin Orhan Pamuğun tercümanı ve çok yakın arkadaşı olduğunu öğrendim. Aynen Pamuk gibi düşünen ve ona cok yakin olan bir adamın canlı konuşmasını izleyip guncel tespitler yapmak için daha iyi bir fırsat olabilir mi? Tabiki bu olayı kaçırmadık ve panele katıldık. Yaklaşık 1 saat dinledik ve karşımızda artık siyaseti bile tamamiyle avrupalı gibi sentezleyen cok karizmatik bir ses bulduk. Recai bey zaten Almanya'da yaşıyormuş ve vatanıyla olan bağlarını koparmamak için arada bir ülkemizi ziyarete geliyormuş.
Anlatıyor...
'' Türkiye'de gerçekten demokrasinin yaşayabileceğini, avrupaya bu kampanyayla çok güzel gösterdik '' diyor 'ermenilerden özür diliyoruz' kampanyasını kastederek...
Ekliyor...
'' Avrupalının gerçekten dikkatini çeken bir olay bu,müzakerelere de çok iyi bir şekilde yansıyacagından eminim ''
Durdurabilene aşk olsun,ekliyor...
'' tabi ülkenin bu aşamaya geçmesinde akpninde payı var ''
Devam ediyor;
'' siyasi yorumlara fazla girmek istemiyorum ama akp'nin demokrasi adına yaptığı çok güzel işler var, örneğin Abdullah Gül'ün katıldığı ve ülkemizi temsil ettiği Frankfurt kitap fuarında aralarında Türkiye'nin eski komünistlerinin de isimlerinin geçtiği kitaplar vardı,güzeldi,cesit vardi,görmeliydiniz ''
Konuşmanın bu kadarı yeterli olmuştur sanırım.Şimdi birşeyler söylememek elde değil;
Akp'nin yaptıgı bu hareketi övmeye gerek yokki,bunları zaten yapması lazım.. Az önce Gül'ün sözlerini söylemiştik; ''Şiddet yoksa fikirler konuşulabilir''
Fakat son 5-6 yıldır en azından birkaç kere televizyonda tarafsız haber izlemiş herkesin bildiği birşey var. Oda ortada islami yaşam tarzını tamamiyle ülkeye yansıtmaya çalışan bir partinin varlığını sürdürdüğü,artık eğitim bakanlığında öğretmenlerin yerini hacıların hocaların aldığı,zenginin daha zengin,fakirin ise daha fakir olduğu ve bu topraklarda adaletin can çekiştiği...
Şimdi bunca şeyin arasından sıyrılıp akpye, Frankfurt kitap fuarına 3-5 çeşit kitapla katıldı diye övgü dolu sözler sarfetmenin ne anlamı var?
Ayrıca Recai beyin ''eski komünistler'' diyerek kastettiği isimler belli.
TDK'dan bir alıntı yapıyorum:
''eski = Geçerli olmayan,Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey''
Ağızdan çıkan bu sözün ne kadar yanlış olduğu ortada,eski diyerek nitelendirilen o isimlerin hepsi bugün hala dipdiri,taptaze aramızdadır,yasamaktadir. O insanların hepsi birer ekol,birer lider,birer fikirdir ve fikirlere asla kurşun işlemez !!!
Simdi Ermeni sorununa tekrar dönelim. Tabiki kesin bir çözüme pat diye bağlanamayacak bir problem bu. Fikir ayrılıkları çok fazla ve provokasyonlar profesyonelce yayılmaya devam ediyor.Ermeni katliamı dediğimiz olaya hangi hassasiyetle yaklaşıyoruz? Kimlik karmaşası olmaması çok önemli..bu osmanlı devletinin sorunumu yoksa Türkiye cumhuriyeti'nin mi? Nazim Hikmetin unlu ressam Picassoya yazdigi bir mektup var;"Hocam biz Turkler 56 yasinda da olsak senin gibi ustadlarin elini öperiz" diyordu. Suan ise biz Turkler 86 yasindayiz. Peki Avrupadan gelen bu baskıları bi kenara bırakıp bizde onlar gibi küstah olup neden şu soruları sormuyoruz?
Olayı gündeminden indirmeyen AB'nin demirbaşlarından Fransa, Kuzey Afrika'da,Cezayirde yaptığı soykırımların hesabını verdi mi?
Verebilecegimiz onlarca orneklerden! sadece biri;
8 mayıs 1945'de ikinci dünya savaşı bitmiştir, fakat bu savaşta "bağımsızlık sözü aldıkları için" fransızlarla beraber savaşan cezayirli'leri bir sürpriz beklemektedir. Evlerine dönen cezayirliler, milyona yakin cezayirlinin fransızlar tarafından katledildiğini görürler. Guelma ve Kherrata şehirlerinde binlerce cezayirli kireç fırınlarında yakilmistir ve kamyonlarla nehirlere dökülmüstür.
Fransa onlardan özür diledi mi?
Ingiltere,Almanya,Ispanya,Italya...Avrupada katliam kavraminin tarihteki karsiligi olan ulkeler bunlar.
Avrupayı geçtim ABD'nın yeni başkanı Obama'nın da ermeni soykırımını tanıması bekleniyor...Gerçekten komik. Söz konusu durum bizim burada vicdanen rahatsız olmamız gerektiği değil,asıl katliamlarin basrollerinde, bize bu baskıları dayatıp politikalarıyla pençeleri arasına almak isteyen batılı emperyallerin oynadigini biliyoruz. Tarihlerinde pekçok soykırımın ve katliamın yer aldığı ve bunların yaratılmasında rol oynadıkları bir gerçek.
Iste basit bir ispat;
New York Times'in 24 temmuz 1941 tarihli sayısında Harry Trumanin, ''Savaşın kaderi Almanya'dan yana dönerse Rusya'ya, Rusya'dan yana dönerse Almanya'ya yardım etmeliyiz.Böylece taraflar mümkün olduğunca fazla insan öldürmüş olurlar.'' aciklamasi yer almistir.
Simdi...
Kabul ediyoruz ki ozur dilemek bir erdemdir.
Fakat sira bizde degil…

Beytepe'de çamur rezaleti!

Nihayet Ankara ayazının yerini bahar aylarının ılık güneşi almış, Beytepelilerin tam çimlere yayılma zamanıyken rektörlüğün yeşil alan düzenlemesini bahar dönemine bırakması öğrencileri çileden çıkarttı. Kütüphane önü, fizik mühendisliği önü ve City önündeki yeşil alanların bakımını yıllardır ihmal eden rektörlük, yeniden yeşillendirme kapsamında çözümü mevcut yeşil alanların üzerini yeniden toprakla örtüp yeşillendirmekte buldu. Kamyon kamyon toprağın yığıldığı alanlar çamur deryasına dönüştü. Yetkililer toprağın yayılması, havalandırılması ve atılan tohumların yeşermesinin bir ayı bulacağını belirtiyorlar. Mağdur olan ise hem çimliklerini kaybeden hem de üstü başı çamur içinde kalan Beytepeliler.

18 Mart 2009 Çarşamba

Beytepe'de Newroz coşkusu

Beytepe Kampusu'nde 150 öğrenci Kütüphane önünde biraraya gelerek Newroz'u kutladı. Amfi önünde toplanan öğrenciler, "Newroz piroz be" (nevruz kutlu olsun), "Eşitlik, özgürlük, Kürt ulusuna özgürlük" pankartları açarak sloganlar eşliğinde okul içinde yürüyüşe geçerek buluşma noktası olan Kütüphane önüne geldi. Burada okunan bildirinin ardından etkinlik şiir dinletiyse devam etti. Yakılan ateş ile birlikte çoşkulu kitle davul-zurna eşliğinde halaylar çekerek Newroz'un gelişini kutladı. Etkinlik olaysız bir şekilde sona erdi.

14 Mart 2009 Cumartesi

teşhir

fotoğraf: http://www.facebook.com/group.php?gid=59673446085#/photo.php? pid=1460192&o=all&op=1&view=all&subj=59673446085&aid=-1&id=564637696&oid=59673446085
BEYTEPE'DE OLANLAR...

Beytepe Kampusu adeta akılsız(lık)lar kampusu... Gün geçmiyor ki akıl dışı söylemler ve uygulamalarla karşı karşıya kalmayalım. Solcu öğrenciler tarafından çiçek dikildiği için sulanmayan çimler, başörtülü öğrenciler fakültelere başları kapalı girmesin diye dikilen ÖGB'ler, hukuksuzca kapatılan kantinler, duvara şiir yazdığı için kınama cezası alan öğrenciler, fazlalık diye ortadan kaybolan(!) hayvanlar...

Son olanları biliyorsunuz, bilmeyen kalmadı zaten. Kampus içinde ortak yaşamın bir parçası olan hayvanlar bahar döneminin başlamasıyla birlikte ortalıklarda görünmez oldu. Her şeyde olduğu gibi hemen bu olayda da bir bilgi kirliliği ve bilgi sabotajı yaratıldı (belki de ülkemizin en karakteristik özelliği, devletlülerimizin en büyük yeteneği). Bizler hayvan dostlarımızın ortadan kaybolmasına üzülerek ve hazmedememenin kızgınlığıyla ne olduğunu anlamaya çalışırken Hürriyet Gazetesi yazarı Bekir Çoşkun, bu konuyu ele alan zehir zemberek bir yazı yazarak ülke kamuoyunun dikkatini bu olaya çekti. Öğrenci Temsilcileri Konseyi (ÖTK) dışında kendi öğrencilerini resmi olarak dikkate almamayı ilke edinen Rektörlük, el altından dağıttığı bir bildiriyle (böylece gayrıresmi olarak dikkati buraya odaklanmış kendi öğrencilerini de muhattap almış oldu), kendi sorumluluğunu tamamen reddederek ve klasik bir şekilde sorumluluğu üstü kapalı olarak belediyelere havale ederek; ama sorulara kesin bir cevap vermeyerek olayı iyice bulanıklaştırdı(bknz. tüm ülke tarihi böyle örneklerle doludur).

Ortalık iddialardan geçilmiyor. Hayvanların yemekhane artıklarına zehir konularak katledildiği iddialarını rektörlük reddediyor. Buna karşılık Angora evleri sakinlerinin şikayeti üzerine Ankara Büyük Şehir Belediyesi ile Çankaya Belediyesinin kampuse, okul yönetiminin bilgisi dışında girip bu hayvanları toplamış olabileceğini iddia ediyor. Kimi öğrenciler ise özel öğrenci evlerinin arka tarafında üstü yeni örtülmüş alanlar ve kireç tozları olduğunu söylüyor.

Bizler kendi yaşam alanlarındaki sorunlara duyarlı öğrenciler olarak şimdi asıl gerçeği merak ediyoruz. Zihinler iyice bulandırılmadan hayvanların ortadan kaybolmasının asıl sorumlularının ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Rektörlüğün haberi olmadan belediye ekiplerinin okula nasıl girdiklerini merak ediyoruz. Kampus içindeki zararsız hayvanların nasıl olup da 2-3 kilometre ötedeki Angora Evleri sakinlerine saldırılar düzenlediklerini merak ediyoruz.

Merak ediyoruz ve bir açıklama, bir özür bekliyoruz...

Abdullah GÜZEL

9 Mart 2009 Pazartesi

ÖTK'ların seçim talepleri

8 ÜNİVERSİTENİN ÖĞRENCİ KONSEYİNDEN "TALEP" BİLDİRİSİ

Başkentteki 8 Üniversitenin Öğrenci Konseyi Başkanları, Öğrencilerin Sorunlarını ve Büyükşehir Belediye Başkan Adaylarından Taleplerini Bir Bildiriyle Açıkladı.Başkentteki 8 üniversitenin öğrenci konseyi başkanları, öğrencilerin sorunlarını ve büyükşehir belediye başkan adaylarından taleplerini bir bildiriyle açıkladı.Ankamall Alışveriş Merkezi Sanatolia Sahnesi'nde bir araya gelen Çankaya, Ankara, Ufuk, ODTÜ, Atılım, Hacettepe, Gazi ve Başkent üniversitelerinin öğrenci konseyi başkanları adına bildiriyi okuyan Ankara Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Bora Akat, bir ''öğrenci kenti'' olan Ankara'da yapılacak seçimlerin kendilerini yakından ilgilendirdiğini belirtti.Binlerce öğrencinin ve ailelerinin hayatlarının göreve gelecek yöneticilerin uygulayacağı projelerle kolaylaşacağını ya da zorlaşacağını savunan Arat, ortak sorunları öğrencilerle bire bir konuşarak, öğrenci temsilcileriyle toplantılar yaparak belirlediklerini söyledi.Akat'ın dile getirdiği öğrencilerin bazı sorun ve istekleri şöyle :
* Ulaşımda kullanılan EGO kartlarının yerine, İstanbul'daki akbil veya İzmir ve diğer bazı belediyelerin uyguladığı kent-kart benzeri bir sisteme geçilmeli.
* Öğrenci bandrolleri yerine fotoğraflı paso uygulamasına geçilmeli ancak bu ilk ve ortaöğretimde maliyet fiyatına uygulanmalı, üniversiteler için ise öğrenci kimliği paso kabul edilmeli.
* Merkeze yakın olmayan üniversite yerleşkelerine daha sık otobüs seferleri yapılmalı. Yapılması planlanan metro hatları yerleşkelerden ya da yerleşkeye yakın noktalardan geçirilerek öğrencilere ulaşım kolaylığı sağlanmalı.
* Restoran ve öğrencilerin gıda maddesi tükettiği mekanlar daha çok denetlenmeli.* Üniversite öğrencilerin kültürel ve sanatsal etkinliklerden daha fazla yararlanabilmesi için projeler geliştirilmeli.
* Yasal zeminde ve tarafsız değerlendirme yöntemleri ile öğrencilere burs imkanlarının sağlanmalı.
* Belediyelerde öğrenciler kısmi zamanlı olarak çalıştırılmalı.

kaynak: http://www.facebook.com/group.php?gid=5823468390&ref=ts#/topic.php?uid=5823468390&topic=7115

Beytepe Postası Gazetesi yazarları geliyor!

Beytepe'nin tek öğrenci haber gazetesi Beytepe Postası Gazetesi, artık sadece kampusumuzde meydana gelen olayları aktarmak dışında kampus sakinlerinin güncel, düşünsel ve deneysel yazılarıyla yoluna devam edecek. İlk olarak Güzel Sanatlar Fakültesi'nden tabloit adlı köşesinden Attila Bakarov ve Edebiyat Fakültesi'nden teşhir adlı köşesi ile Abdullah Güzel bundan böyle düzenli olarak yazılarıyla gazetemizde bizlerle birlikte olacak.

tabloit

HOLLYWOOD

Kız arkadaşıyla kafede otururken, kahramanımız birden konuşmaya başlar;
-Büyükbabam hep şöyle derdi; ''Hey corç, iyi bir pilot olabilmek için önce tişört dikmelisin evlat'' ahh...sanırım ne dediğini şimdi anlıyorum.
Eee ne anladın abi?
Hollywood filmlerinde kahraman jönün mutlaka böyle felsefenin gözüne vurmuş bir büyükbabası olur. Hayatı tek cümleyle açıklayan kel alaka bir nasihat, daha çocukken jöne hayat felsefesi olarak verilir. Ama niyeyse anlamını yıllar sonra anlar bizim ''kahraman''.
ve kahramanımız koca bir hayatı devirmişcesine olgun, yakışıklı ve karizmatik, aynı zamanda esprili yapısıyla karşısındaki güzel bayanla muhabbetine başlar. Bayanı etkileyebilmesi için karşısında öylece durması yeterlidir. Hedede hödödö geçen zamandan sonra bayan ona klasik 5-5-5 le başlayan telefon numarasını verir. Mutlu bir aşkın ilk filizleri böylece hayat bulmuş olur. Herşey ilk 20 dakika çok güzel devam eder. Fakat kötü taraf yok mudur? tabiki vardır.
Rusya, genelde hollywood filmlerinin kötü taraf ihtiyacını karşılayan ülkedir. Bol bol örnek verebiliriz. Mesela Rocky 4'e bakarsak; Sovyet boksör Ivan Drago için; ''acaba hangi insanoğlu yenebilir ki bunu?'' sorusuna cevap ararken, bizim 1.70'lık İtalyan aygır Balboa, Knock Out'la maçı almasın mı? hemde Moskova'da. Filmde kızıl ordu askerlerinin bu olay üzerine Ivan'ı bırakıp Rocky'i desteklemesi de tamamiyle insan zekasına yapılmış bir hakarettir!!!
O tecrübemden sonra filmlerdeki hiçbir olaya şaşırmaz oldum. Demekki 7.sanatta gerçekten hiçbirşey imkansız değilmiş dedim. Ama burda amerikanların hakkını yemeyelim. Bu, her filmde kötü tarafın Rusya olduğu anlamına gelmiyor. Oranlarsak 4 de 1 lik bölümde kendilerine başka düşmanlarda üretebiliyorlar. Yetenekli senaristleri var yani Hollywood'un.
Her neyse, kötü adamlar kahramanımızı tenha bir yerde kıstırana kadar mücadeleye devam eder. Kahramanımız kaçar fakat ezik bir şekilde değil, son derece stratejik ve aksiyon dolu yöntemleri kullanarak.
Şöyleki;
Koşuşturma bir binada mı devam ediyor?
Havalandırma sistemi !!!
Oraya saklanmak son derece akıllıca bir yöntemdir ve sizi orada aramak kimsenin aklına gelmez. Üstüne üstlük o havalandırma koridorlarıyla binanın her yerine ulaşmak mümkündür.
Ya da sokakta geçen bir koşuşturma varsa, her zaman kalabalık bir dini törene rast gelirsiniz ve izinizi orada kaybettirmek hep mümkündür.
Tamam, hadi bu sefer yakalandı diyelim. Bu demektir ki, tamamiyle dövüş sanatlarına hakim akrobasinin olduğu bir kavga sahnesi izleyeceğiz; ve düşman sayısı ne kadar fazla olursa olsun, bizimkinin etrafında dans edip, dönüp durur. Arkadaşları nakavt oldukça sırayla kavgaya katılırlar..Sonuç mu? herkes yerde iki seksen yatarken kahramanımız dimdik ayakta tabi...
Araya komik bir olay ekleyeyim. Matrix 2'nin vizyona yeni girip gişe hasılatı yaptığı yıl, nedense Cüneyt Arkın bu olaya müdahale etmek istemiş. Şansa kanalları gezerken bi açık oturumda bunu konuşma yaparken yakaladım. Abartısız söylediği sözü buraya yazıyorum;
-Bu kadar saçma birşey izlemedim yahu, herif aynı anda 100 kişiyle kavga edip yara almadan kurtuluyor..
Allah aşkına yahu. Cüneyt amca sen değilmiydin tek bir atın üstünde Bizanstan girip Snt. Petersburg'tan çıkan? Neo'muzu rahat bırak!
Filme dönüyorum;
Senaryoyu biraz daha fantastik yaparsak;
Uzaylıların saldırısını hayal edelim. Mel Gibson'un ''İşaretler'' filmi bu serilerde tam bir fiyaskodur. Filmde uzaylılar ''amac değil araç'' olarak kullanılmıstır ve kesinlikle dini inançların propogandası yapılmıstır.
Her neyse bu uzaylılar kesinlikle A.B.D ye inerler ve orayı işgal ederler. Korkmayalım arkadaşlar, Amerikan Ordusu her işin üstesinden gelir!
Diyelim Amerika'nın uzaylılar tarafından işgal edildiği gün gerçekten oradaydınız. Yine korkmayın derim. Çünkü bölgenin Belediye Başkanının ilk endişesi şehirdeki turistler ve yakında açılacak bir sergi olur. Beğenmiyorsan izleme arkadaş. Sanat, gerçekten bu hassasiyeti gösteren insan ruhuna ihtiyaç duyar. Uzaylıda gelse sergini kaçırmayacaksın! Kısacası Amerikada olup oranın vatandaşı olmayan herkes güvendedir. Ama biz yeniden ekran karşısına dönelim. Ortada, ''insanlığın sonu mu geldi?'' dedirten bir işgal var ve eli silah tutan her erkek amerikan vatandaşı cepheye!!!
Kahramanımız savaşta aldığı ölümcül yaralara ragmen çıt çıkarmaz. Ama, iyi bir pilot olabilmek için tişört dikmesi gerektiği sırrını paylaştığı kız arkadaşı, ona pansuman yaparken çektiği acı, yeri göğü inletir. Kahramanımız o kadar centilmendirki pansumandan sonra kıza sadece teşekkür eder. Başka birşey etmeden evine döner. Aslında dönmek için bir taksiye biner, ve taksi onu kapısının önüne getirdiğinde elini cebine atıp gelen ilk parayı şoföre uzattığında para üstü beklemez! Çünkü tam ücreti vermiştir. Bir de para üstü falan, zamanmı kaybetsin? uzaylılar geldi diyorum.
Aksilikler kahramanımızın peşini bırakmaz ama hiç önemli değil. O zaten bütün bu giden tersliklere karşı mücadele etmeye doğuştan meğillidir.
Oturduğu mahalle boşaltılır. Güvenli bir bölgeye geldiğinde gece birkaç saat kestirecek bir eve yerleşir. Gece uyku tutmaz tabi, gördüğü kabus sonucu yatakta dimdik bir şekilde uyanırken kendisini, en ufak bir ışık almayan evde, kendi mimarisiymiş gibi ezberden gittiği mutfakta bulur. Buzdolabının kapısını açtığında, ekran karşısındaki seyircinin tüm detayları görebilecegi ışık çoktan sağlanmış olur. Atıştırır, yemek yerken bile karizmatik görünmeye çalışır.
Sonra oturur laptop'unun başına. 10 parmak klavyesiyle çalışırken arka fonda tabiki hoş bir müzik...Farklı farklı çekim açılarıyla kahramanın bir beyin fırtınası yaşadığını hissetmeyiz, adeta yaşarız. Ve sabah olur. Kahramanımızın masanın üstünde boş bir kahve bardağıyla uyuya kaldığını görürüz. Hmm...gece boyu çalışmış. Pat diye uyanır. Henüz seyircinin bile anlamadığı planıyla sabah ilk iş olarak kız arkadasının evine gider. Öyleki, sevgilisinin oturduğu binanın hemen önüne park etmek mümkündür. Arabayı kitlemez, camlarını bile örtmez. Dünyanın arabası çalınır ama bunlar hariç. Büyük buluşma gerçekleştiğinde ise kahramanımız; ''merhaba hayatım, bugun nasılsın canım?'' gibi kılıbık muhabbetlerle zaman kaybetmez. Arka planda büyük bir amerikan bayrağıyla filmin kilit noktasını beynimize kazır;
-'' Uzaylıların savunma mekanizmalarını çökertecek bir program yazdım Marry ''
Vayyyy be!!!
Meğersem bizimki dün laptopun başında koca bir insanlığı kurtarmış. Koçum benim!
Bu noktada, film eğer aileyle izleniyorsa anne babanın tepkisi bellidir;
-Bak millet bilgisayarla ne yapıyor? sende anca chat yap.
Asla yenemeyeceğimiz bir rakiple karşılaştırılmışızdır. Akabinde psikolojimize hiç önem verilmez. Böylesine bir suçlamanın da henüz panzehiri yoktur. Karşı tarafa laf anlatmamız da tabiki mümkün değildir. Susarız ve filmimize devam ederiz.
Nerede kalmıştık?
Hah..
Kahramanımız nasıl yaptıysa, bazı kızların solitaire,sims gibi oyunları oynayıp, winampta İsmail yk dinlediği türden bir bilgisayarda, uzaylıların savunma sistemini çökerten bir program yazıyor ve bunu tanıdığı yüksek yerlerdeki arkadaşları sayesinde amerikan başkanına kadar ulaştırıyor.
Dolayısıyla o artık filmde ulusal bir kahraman.
Arkadaşlar bu Sims'te bambaşka bir başlık. Aslında bir bilgisayar oyunu. Bilmeyenler için yazıyorum. Bir ev kurup karakterlerinizi işemesi için tualete yolluyorsunuz hepsi bu. Yıllar boyu bu oyun, yüksek baskılar sonucu bizim evide işgal etmiştir. Yeni başlayanlar...vazgeçin!!!
Şimdi filmimizin final sahnesi;
Yaklaşık 15 dk süren, filmin dönemine göre havada amerikanın son model savaş uçaklarını izlediğimiz dijital ortamlı savaş sahnelerinde bazen bizimkilerin, bazende karşı tarafın verdiği kayıpları izliyoruz ve hiçbir ülkeden yardım talep etmeyen amerika, tabiki her türlü teknolojiyi deviren ordusuyla tarihin en büyük zaferine imza atıyor !!! Nasıl bir olaysa diğer ülkelerin savaşa verdiği tepkiler seyirciye hiç yansıtılmıyor bu arada. Sanki diğer tüm ülkelerde herşey aynen devam ediyor. Yahu Putin'e bi telefon açsana.. O uzaylı bozuntuları daha dünyaya yaklaşmadan Moskova üzerinden yollayacağı bikaç bin balistik füzeyle işin üstesinden gelsin..Hayret birşey, illa yumurta deliğin agzına gelecek.
Biraz fazla geyik olsada hemen hemen her filmde adamların yüksek bütçelerle şov yaparcasına yaptıkları propogandaları izliyoruz aslında.
Seyirciyi aptal yerine koyan filmleride yok mu bunların? var!!!
Birkaç Hollywood klasiğini masaya yatıralım;
Görevimiz Tehlike;
Grubun beyni olan yaşlı adama, sürekli amerikan teknolojisini göstermek amacıyla garip bir kutuda görüntülü mesajlar gelirdi. Neyse bu adam mesajları aldıktan sonra alet: ''Bu makina 5 saniye içinde kendisini yok edecektir'' diyordu. Oturduğum yerden adamın çabuk hareket etmesi için strese girerdim. Adam hiç...umrundamı dünya...ben diyim 15 sen de 20 saniye. Ohoo bizim alet hala patlayacak?
Peki ya yılların Macgyver'ine ne demeli?
Klasik show tv ve atv kuşağı saçma amerikan filmlerinin en bombası. Utanmasa sakızdan nükleer bomba yapacak dallama.
Veya da 007 James Bond;
Bir tankla ön kaldırabilen, ona pati çektirebilen, Kuzey Kore'ye sörf yaparak girip, havada uçaktan uçağa mesafe tanımaksızın atlayan tek denyo. Acaba Amerika'lılar bu filmleri izleyip; ''Lan bizim ne ajanlarımız varmış be'' diyor mu gerçekten merak ediyorum.
Hepimizin yaptığı bu tür tespitler eminimki vardır.
Kontrol kulesinde konuşabilecek birisini bulan herkes bir uçağı indirebilir örneğin bu filmlerde, veya tokayla,telle herr türlü kapılar açılabilir.
Hala Avrupa Sineması'na karşı Hollywood diye ısrar etsemde, artık ezberlemiş olduğumuz bu klasikler yeni yeni filmlerde de hala çıkmaya devam ediyor. İzliyoruz ve izlemeye devam edeceğiz arkadaşlar.
Bir dedektif bir davayı ancak askıya alındığında çözebilir çünkü.
Neden mi?
E bariz gözüken bir cam varsa az sonra birisi ordan dışarı fırlayacaktırda ondan
Peki Hollywood hep basit midir bu kadar?
Hayır! tabiki hayır!
Örneğin bir Braveheart vardır ki...
Film hakkında hiçbir şey söylemek istemiyorum. Şu yeterli olacaktır:
William Wallace, az sonra İngiltere'ye karşı bağımsızlık savaşını verecek olan, cesareti kırılmış ordusunu karşısına alır ve derki....
''Her insan ölür; ama her insan gerçekten yaşamaz''

Attila Bakarov, Güzel Sanatlar Fakültesi

8 Mart 2009 Pazar

Rektörlük katliamı yalanladı

Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü son zamanlarda kampusda birden ortadan kaybolan hayvanların rektörlük tarafından katledildiği söylentilerine karşı bir yazılı açıklama yaptı. Yapılan yazılı açıklamada asılsız haberlere karşı ilgili yerlere gerekli girişimlerin yapıldığı belirtilerek, "Üniversite yönetiminin Beytepe Kampusumuzda zaman zaman görülen sahipsiz köpeklerin itilaf edilmesi ile ilgili ne bir kararı ne de bu yönde görevlilere verilmiş talimatı bulunmamaktadır. Beytepe Kampusu sınırları içinde sahipsiz köpek ve hayvanların üniversitemiz tarafından itilaf edildiği söylentileri üzerine konu araştırılmış, ancak bu iddiaları destekleyecek herhangi bir bilgi ve bulguya rastlanılmamıştır. Hal böyle iken Üniversitemiz Kimya Bölümünde köpekleri öldürmek için özel bir zehir imal edilerek, söz konusu maddelerin sosislere dökülerek bunların köpekleri itilaf etmek için kullanıldığı söylentisi tümüyle hayal mahsulü olup, üniversitemizi hiçbir şekilde hak etmediği bir zan altında bırakan bir iddiadır." denildi.

Ortadan kaybolan hayvanların zehirlenerek katledildiği iddiaları üzerine bu konuyu gündemine alarak Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde değinen Bekir Çoşkun için ise açıklamada şu ifadeler kullanıldı: "Bekir Çoşkun'un hiçbir cümlesi doğru olmayan ve üniversitemizi haksız bir biçimde itham eden yazısı konusunda hem kendisine hem de gazetesine üzüntülerimizi bildiren ayrıntılı bir yazı gönderilmiştir. Ancak önyargı ile konuyu ele alan Sayın Çoşkun, düzeltme konusunda gerekli hassasiyeti göstermemiştir."

Açıklamada ünivertisenin oldukça geniş bir alana sahip olduğu ve çevre ilçe belediyelerinin başıboş hayvanların getirip bıraktığını ve bu hayvanların sayısının arttığı dönemlerde Büyükşehir Belediyesi ile Çankaya Belediyesinin işbirliğine giderek bu hayvanların barınağa taşındığı belirtildi.

6 Mart 2009 Cuma

Katliama karşı anlamlı protesto


Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampusu'nde Sömestre tatilinde gerçekleştirilen hayvan katliamına karşı 5 Mart Perşembe günü Edebiyat Fakültesi önünde buluşan öğrenciler çeşmenin yanındaki ağaca çaput bağlayarak ve Fakülte içinde mum yakarak anma etkinliği düzenlediler. Kampüste Özgür Yaşam üyelerinin Facebook'ta kurduğu 'Beytepe Kampusu'nde yaşanan hayvan katliamını kınıyorum' adlı gruba katılanların oluşturduğu bileşinin gerçekleştirdiği eyleme asistan hocalar da katılarak destek verdi.

23 Şubat 2009 Pazartesi

Rektörlük'ün son icraatı hayvan katliamı!

Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampus'ünde binlerce öğrencinin tatile çıkmasını fırsat bilen rektörlük(Uğur Erdener) Beytepe ormanlarında yaşayan yüzlerce hayvanı zehirli yiyeceklerle katletti. Bırakılan yiyecekler sonucu kedi, köpek, tilki, tavşan, sincap ve çeşitli kuş türlerinden yüzlerce hayvan ceseti temizlik şirketi elemanlarınca toplanıp temizlendi.

Okulların açılmasıyla birlikte kampus yaşamının birer parçası olan hayvanların birden ortadan kaybolmasıyla olayın farkına varan öğrenciler olaya tepkili. Olayın ardından başta Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)'e bağlı Öğrenci Gençlik Sendikası (GENÇ-SEN) ve çeşitli öğrenci klüpleri ve kurumlar yaşanan olayın ardından durum değerlendirmesi yapıp yaşanan hayvan katliamının peşini bırakmayacaklarını belirtiyorlar.

Yaşanan Hayvan Katliamı ulusal basında da yer buldu. 23 Şubat 2009 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Bekir Çoşkun Onuncu Köy adlı köşesini bu olaya ayırdı:

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=11057937

20 Şubat 2009 Cuma

Beytepe yurtlarında tadilat rezaleti!

Beytepe Kız Öğrenci Yurtları'nda kış ortası kalorifer ve tesisat tadilatı yüzlerce öğrenciyi mağdur ediyor. Sömestre tatili ile başlayan kalorifer ve tesisat tadilatı bahar dönemine yetiştirilemeyince Şubat ayının ortasında kimi odalarda kaloriferlerin yanmaması ve sıcak suların akmamasına sebep oluyor. Öğrenciler arasında 'Beyaz Saray' diye adlandırılan yeni yapılan özel yurtlara daha fazla kaynak aktarılması nedeniyle ciddi rahatsızlıklara neden oluyor.