18 Mart 2010 Perşembe

EGO eylemine polis saldırısı!

Beytepe'de ve ODTÜ'de, Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin kararıyla 6 yıl öncesine dönen EGO ücretlerini, Ankara Minibüsçüler Odası tarafından açılan karşı dava sonrası bozulması ve ücretlerin tekrardan eski haline dönmesini protesto eden Öğrenci Kolektifleri'nin eylemine polis müdahale etti.

Kolektif üyesi öğrenciler, akşamüzerine doğru stadın karşısındaki duraklarda otobüsleri durdurarak öğrencileri kart basmtırtmadan bindirmek istedi. Bazı otobüs şöförleri kartsız basan öğrencilerle birlikte hareket ederken, bazı otobüs şöförleri ise durumu EGO'ya ve polise bildirdi.

ÖĞRENCİLER EYLEME DESTEK VERDİ

Kolektif üyesi öğrencilere diğer öğrenciler de destek verdi. Bazı öğrenciler kartsız bindikleri otobüslerden saatlerce inmeyerek eyleme destek verirken, 200 kadar öğrenci ise Nizamiye'ye doğru yürüyüşe geçti. Bu sırada, görgü tanıklarının ifadesine göre Bilkent Kapısı'nda konuçlanan Çevik Kuvvet ekipleri yürüyüşçü öğrencilere doğru ilerlerken, diğer ekipler ise Nizamiye kapısında barikat kurarak protestocu öğrencileri kapana aldı. Burada 30 kadar öğrenci oturma eylemi başlattı. Diğer protestocu öğrenciler ise dağıldı. Oturma eylemine katılan öğrencilerin tümü gözaltına alındı.

Aynı eylemi ODTÜ'de de gerçekleştiren Kolektif üyesi ve destekçi öğrencilerden 100 kadarı gözaltına alındı.

GÖKÇEK'TEN ÖDÜL VE CEZA

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ise öğrencilerin bu eylemine karşılık 25 bin öğrencinin Beytepe'ye ulaşmak için kullandığı otobüsleri sabah saatlerinde kaldırmadı. İ.Gökçek, eyleme karşılık binlerce öğrenciyi cezalandırarak, "Gerekirse bu üniversitelere EGO seferlerini kaldırırız" tehditini savurdu.

Bir yandan on binlerce öğrenciyi cezalandırarak otobüssüz bırakan Gökçek, "Ulaşım haktır satılamaz" diyen ve onlara destek vererek haklarını arayan öğrencilere karşılık otobüsünü kaldırmayan bir şöförünü ise ödül vererek kutladı.

16 Mart 2010 Salı

Beytepe Postası'nın Sözü

Prof. Dr. İhsan Doğramacı 95 yaşında hayata gözlerini yumdu… Ölüm sebebi ise yaşlılıktan kaynaklanan “çoklu organ yetmezliği” olarak geçti hastane kayıtlarına. Hakkındaki söyleyeceklerimizden önce yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz.
95 yıllık hayatına birçok başarı sığdıran, biri özel biri devlet olmak üzere iki büyük üniversitenin kuruluşunda öncü rolü oynayan ve birçok üniversitenin kuruluşuna önayak olan; akademik kariyerinde iki üniversitede rektörlük ve saygın akademik kurumlarda başkanlık yapmış olan, tıp alanında da önemli hizmetleri bulunan Prof. Dr. İhsan Doğramacı… diye başlamayı çok isterdik yazımıza. Tıpkı bizden önce birçok tanışığının kendi köşesinde merhumun ölümünün ardından yazdığı taziye yazıları gibi. Maalesef vicdanımız elvermiyor. Yakınları ve sevenlerinden özür dileriz.
12 Eylül Darbesi’nin üniversiteleri kontrol altına almak için kurduğu YÖK’ün başına geçerek yüzlerce akademisyeni tasfiye eden, binlerce öğrencinin okuldan atılmasına vesile olan, üniversitede saç-sakal yasağı uygu-laması başlatan, Beytepe’nin kendi arazisi üzerine Türkiye’nin ilk özel üniversitesini kuracağım diye arada kendi özel şirketlerinin fabrikalarını inşa ettiren, öğretim üyesi lojmanı diye bilinen konutları satarak kendi rantını sağlama alan, dahası “Annenin Kitabı” isimli eseriyle(?) birebir intihal yapan ama Cunta’nın emri al-tındaki mahkemelerden aklanan (ancak davası AİHM-’de devam ediyor) Doğramacı’nın ölümünü bilinenin aksine bu gerçekleriyle manşet haber olarak koymayı doğru bulduk.
Ne kadar isabetli bir karar aldığımızı da haberimizi yayına hazırlarken kampüste özellikle Yabancı Diller Okulu’ndaki (hazırlık) öğrenci arkadaşlarımızla yap-tığımız görüşmelerde de teyit ettik.
Yaptığımız birebir görüşmelerde edindiğimiz izlenimleri kısaca sizinle paylaşmak gerekirse İhsan Doğramacı ismine bir aşinalık var ancak kim olduğu ve neler yaptığı bilinmiyor.
Çok az kişi Hacettepe ve Bilkent Üniversiteleri’ni kurduğunu biliyor ancak hakkında beğenmek ya da eleştirmek şeklin-de bir fikir belirtemiyor. Bu bağlamda Doğramacı hakkında iyi ya da kötü fikir belirtebilecek çok az kişi var. Umarız bu haber bu eksikliğin giderilmesinde birazcık olsun katkı sunar.
Bir diğer mesele ise ÖTK seçimleri ve iddialara göre, daha doğrusu eski yönetimin iddialarına göre yaşanan usulsüzlükler… Bir yanda da edindiğimiz duyumlara göre Rektörlük ÖTK’nın şenliklerde yolsuzluk yaptığını belirlemiş ve seçimlere müdahil olarak bir anlamda yeni yönetimi atamış. Bizim için iki ucundan da taraf olunmayacak bir mesele ancak sürecin takipçisi olacağız ve yeni gelişmeleri Beytepelilerle paylaşmaya devam edeceğiz.

ÖTK seçimlerinde neler oluyor?

Facebook üzerinden ÖTK grubunun gönderdiği bir mesajla 8 Mart günü gerçek-leşen ÖTK seçimleri hakkında soru işaretleri uyandı. Edindiğimiz bilgilere göre de eski yönetim hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle, Rektörlük aynı yönetimi bir daha seçtirtmedi. Konuyla ilgili olarak Facebook’taki eski ÖTK yöneti-mine ait olan gruba attığımız mesajlara da cevap verilmedi. Beytepe Postası olarak gruptan gönderilen mesajı sizinle paylaşıyoruz:
“08.03.2010 tarihinde yapılan olan ÖTK Yönetim Kurulu seçimleri, usulsüzlük sebebiyle tepkilerini göstermek isteyen 11 kişinin salonu terk etmesi üzerine yankı uyandırdı. Bugüne kadar şeffaf olmak adına seçimlere gözlemci kabulu durumu bir adayın istememesi üzerine ortadan kalktı; Hacettepe Üniversitesi öğrencisi ÖTK'nın doğal üyesi kabul edilirken, gözlemci öğrenciler dışarı çıkarıldı. Son anda verilen bir itiraz dilekçesi, karara bağlanmaksızın bir temsilci arkadaşımızın temsiliyet hakkını anında elinden alırken, oy hakkını da kaybetmesine ve salondan çıkarılmasına sebep oldu. Bahsi geçen itiraz konusu, diğer temsilci arkadaşlarımız temsilci arkadaşlarımız için de temsiliyet hakkı kaybına yol açabilecekken, haklarında herhangi bir itiraz dilekçesi bulunmadığı için, tek bir kişi üzerine yoğunlaşılıp diğerleri göz ardı edildi ve fırsat eşitsizliğine yol açıldı. Anında temsilciliği düşürülen o arkadaşın seçimlerinin tekrarlanması beklenmeksizin yapılan bu ÖTK Yönetim Kurulu seçimi, samimiyeti ve doğruluğu açısından kafalarda soru işareti bıraktı.
Gelişmeleri ileteceğiz.
Sevgiler.”

Kuru(tu)cumuz Doğramacı öldü


Ankara Üniversitesi eski rektörü, Hacettepe ve Bilkent Üniversitelerinin kurucusu, YÖK’ün ilk başkanı, 12 Eylül’ün altın çocuğu Prof. Dr. İhsan Doğramacı, 95 yaşında organ yetmezliği nedeniyle hayata gözlerini yumdu.

Doğramacı’nın ulus ötesi kariyeri…

3 Nisan 1915’te Kuzey Irak sınırları içerisinde kalan Erbil’de köklü bir Türkmen ailesi olan Doğra-macızadelerin çocuğu olarak dünyaya gelen İhsan Doğramacı, ilk öğrenimini Erbil’de, orta öğrenimini Beyrut’taki Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne bağlı International College'de tamamladı. Irak’a geri dönen ve Bağdat Tıp Fakültesi’nde eğitim gören Doğramacı, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1938’de mezun oldu. Daha sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1949’da doçentlik ve 1954’te de profesörlük ünvanını aldı. Çalışmalarına Ankara Numune Hastanesi’nde başlayan Doğramacı, Harvard Üniversitesi'ne bağlı Boston Çocuk Hastanesi ve Washington Üniversitesi'ne bağlı St. Louis Çocuk Hastanesi’nde sürdürdü. A.Ü. Rektörlüğü (1963-1965), ODTÜ Mütevelli Heyeti Başkanlığı (1965-1967), H.Ü. Rektörlüğü (1967 - 1975) görevlerinde de bulunan Doğramacı, bundan sonra Paris V Üniversitesi'nde öğretim üyeliğine atandı.

Darbenin ‘Altın Çocuğu’ iş başında

12 Eylül darbesinden sonra da üniversitelerde başlatılacak olan harekatın başına geçirilmek istenen Doğramacı -darbenin ‘altın çocuğu’- YÖK’ün başkanlığına getirildi ve ilk işi üniversitelerde sol-muhalif kimliği ile bilinen akademisyenleri (İdris Küçükömer, Murat Belge, Taner Timur, Baskın Oran, Faruk Sönmezoğlu gibi) üniversitelerden uzaklaştırmak oldu. 1992 yılına kadar kendisine verilen üniversitelerdeki sol hareketi ezme görevini YÖK aracılığıyla sürdürmeye devam etti. Doğramacı yüzlerce bilim insanını atma, sürme ve yıldırma yöntemiyle üniversitelerden uzaklaştırılmasına önayak olurken ‘kapıda saç sakal uygulaması’ başlattı.

Baskın Oran’ın Doğramacı yazısı!

Üniversitemizde ve Bilkent’te düzenlenen şaşaalı cenaze törenlerinin ardından devlet töreniyle toprağa verilen Doğramacı hakkında, muhalif ve ay-kırı yazılar da yayımlandı. Bu yazılardan biri 7.-3.2010 tarihli Radikal Gazetesi Radikal İki ekin-de Prof. Dr. Baskın Oran imzasıyla çıktı. Doğramacı’nın bir başka yüzünü kamuoyuyla paylaşan Oran, bakın yazısında neler diyor: “(Doğramacı) bir imzayı da 1984’te kendi özel üniversitesi Bil-kent’i kurmak için atıyor. Şöyle kuruyor: Buranın ilk arazilerini, devlet üniversitesi Hacettepe-’ye istimlak ettiriyor. İlk binalarını, T. Özal’la anlaşarak, “asistanları dil öğrenmek için yurtdışına göndereceğimize burada öğretelim” diye devlete yaptırıyor. Bittiğinde de “Türkiye’de dil öğretilemez” diye Bilkent’e kiralıyor (A. Güçlü, Milliyet, 27.02.2010). YÖK adına istimlak ettiği arazilerin üzerine Bilkent için Ankuva AVM’si, Metaksan Holding, Tepe Mobilya gibi rant tesisleri inşa ettiriyor. Ayrıca, herkesin öğretim üyesi lojmanları sandığı lüks Bilkent Konutlarını. Şu anda buralar Orman Gn. Md.’yle davalı. Şimdi Hacettepe’ninkini dinleyin. Çünkü, bu tepede An-kara Üniversitesine bağlı bir Çocuk Hastanesi kurduğunda (1957), Doğramacı Ankara Tıp’ta profesör. Burayı 1963’te ikinci bir tıp fakültesine dönüştürdüğünde de Ankara Ü. Rektörü (1963-65). 1967’de burayı ayrı bir üniversite (Hacettepe Ü.) yapıyor ve oranın rektörü oluyor. Bir An-kara Ü. rektörü bunları nasıl yapabiliyor? Yoksa, önce “Aynı üniversitede iki tıp fakültesi kurulabilir” deyip arkasından “Aynı üniversitede 2 tıp fakültesi olmaz” mı dedi?”