25 Nisan 2009 Cumartesi

Köşe yazısı

ŞENLİKLER YAKLAŞIRKEN...

Abdullah Güzel

Bahar döneminin sonuna geliyoruz yavaş yavaş. Yoğun sınavlar nedeniyle gerilen sinirler şenliklerle rahatlatılacak. Mezun olup gidenler ise bambaşka anlamlar yükleyecek şenliklere. İçte kalan pişmanlıklar yaşanmışlaklara olan özleme bırakacak ve daha soft bir hal alacak...

Bu okulda üçüncü yılım ve üçüncü kez şenlikleri yaşayacağım(!). Üniversitedeki ilk yılımda, biraz da ilk yılın verdiği heyecanla merakla ve istekle gittim. Ancak gördüğüm manzara bana nedense bir şenlik havası vermemişti ve bu nedenle geçen sene okulumuzun şenliklerini takip etmek yerine ODTÜ ve Ankara Üniversitesi şenliklerini tercih ettim. Pişman olmamıştım...

Bu sene 2009 yılı bahar şenlikleri yaklaşırken bir heyecan duyamıyorum. Haksız değilim. Yanlış sanatçı tercihleri, şenlik alanının bir panayır yerine pazar alanına çevrilmesi, taşkınları da aşan sarhoşluklar(tecavüz söylentileri vb...), şenliklerin dışarıya açılması nedeniyle ipsiz-sapsız bir sürü insanın gelmesi, güvenlik yetersizliği bizim okulumuzun şenliklerine gölge düşüren ve benim gibi bir çok insanın bu şenliklerden uzak durmasına sebeb olan nedenler.

Belki de bizim gölge düşüyor dediğimiz şenlikler birilerinin tam da istediği gibidir. Ne de olsa model insan kadınlarda Hande Yener, erkeklerde ise Murat Boz...

Umarım bu sene seviyesi daha yüksek gerçek bir şenlik yaşarız...

23 Nisan 2009 Perşembe

Beytepe Postası Gazetesi yine yeniden!

Yayın hayatına Aralık ayında çıkardığı ilk sayısıyla Beytepelilerle buluşan ancak daha sonra yaşadığı bazı imkansızlıklar yüzünden yayın hayatına internet üzerinden devam eden gazetemiz Beytepe Postası gazetesi yeni formatı ile Mayıs ayının ilk haftası 2. sayısıyla yine yeniden karşınızda olacak. Tabloit boyda, tek sayfa önlü arkalı bir şekilde çıkacak olan Beytepe Postası, Beytepe Kampusu'nden çarpıcı haberlerle ve köşe yazarlarıyla kampusumuzdeki olaylara sessiz kalmayan duruşuyla yayın hayatına devam edecek.

"Beytepe Postası Gazetesi, Beytepe'nin ilk öğrenci haber gazetesi"

8 Nisan 2009 Çarşamba

Beytepe'de 1 Mayıs kutlanacak

1 Mayıs işçi bayramı 29 Nisan günü Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampusu'nde kutlanacak. Beytepe 1 Mayıs Platformu'nun düzenleyeceği 1 Mayıs etkinliği Beytepe yerelinde kutlanması açısından bir ilk olacak. Etkinlik çalışmalarına kütüphane karşısında açtıkları kantinle başlayan platform üyeleri, 1 Mayıs'ın ulaslararası işçi bayramı olması yanında aynı zamanda haksızlığa uğrayanların, ezilenlerin hak arama günü olduğunu ve üniversitemizde karşılaştığımız birçok soruna karşı sesimizi yükseltmek ve haksızlığa uğrayan binlerce Hacettepelinin sesini 1 Mayıs etkinliğine taşımak istediklerini belirtiyorlar. 29 Nisan Çarşamba günü Yemekhane önünde düzenlenecek miting saat 12.00'de başlayacak.

2 Nisan 2009 Perşembe

Köşe yazısı

TARİHİMİZLE YÜZLEŞMEK

Attila Bakarov

Acısıyla tatlısıyla geride bıraktıgımız 2008 yılı, son aylarında ülkemiz açısından gerçek! demokrasinin hissedildiği tarihi dönemlerden birini bizlere yaşatmistı. Düşünce özgürlüğü kavramı son yıllarda misak-ı millide hiç bu kadar rahatsız edici sonuclar dogurmamisti.Öğretim üyeleri ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu bir grup aydın, 1915’teki Ermeni tehciriyle ilgili imza kampanyası başlatmısti ve 10 mart 2009 tarihi itibariyle 29.408 kişiye ulaştı.Fakat karşı bildiri hiç gecikmemisti..Kampanyanın başlamasından birkaç hafta sonra 50 emekli diplomatın bildirisinde, "Ermeni tehciri acı sonuçlar vermişse de Türk insanının Ermeni isyanları ve terör eylemlerinde uğradığı acılar Ermeni kayıplarından daha az değildir" denilmisti.Akabinde büyükelçi ve diplomatlar bunun devamında toprak ve tazminat taleplerinin geleceğini de iddia etmisti.
Peki niçin özür dileniyordu?
kampanyanın manifestosu şöyle; ''Bu kadar zaman boyunca, neredeyse 100 sene olacak bu konudan bahsedememiş, açıkça konuşamamış olmaktan dolayı özür diliyoruz.''
Kampanyanın amacı neydi?
''Pek çok insan Türkiye’de bugün bütün iyi niyetiyle Ermeniler’in başına bir şey gelmediğini zanneder.Fakat gerçekler maalesef çok farklı.Belki bir tane gerçek var, o da şu son tahlilde Ermeniler artık Anadolu’da yok ama diğer unsurlar Türkler ve Kürtler hala burada. Bireyin vicdanından gelen bir ses bu. Özür dileyen diler dilemeyen dilemez.''
İki ülke arasındaki ilişkilerin olumsuz etkileneceğini söyleyen Abdullah Gül ise demokrasi adına şu sözleri söylemişti;
'' Bu son tartışmalara baktığımızda ben bunların olumlu katkısı olduğu kanaatinde değilim. Türkiye'de beğendiğimiz veya beğenmediğimiz, sevdiğimiz veya sevmediğimiz, desteklemediğimiz, HATTA KARŞISINDA MÜCADELE ETTİĞİMİZ FİKİRLER ŞİDDET YOKSA KONUŞULABİLİR."
böyle bir ülke var mı?
Ufak bir parantez acarsak;
Başbakan erdoğanın eşi emine erdoğanın, katıldığı bir açılışta NAZIM'ın şiirini okurken bir duygu seli yaşayıp ağladığını hatırlayalım.Açıkcası Gül'ün bu konuşmasından sonra harika bir propoganda gösterisi oldu. Diğer bir yandan şairimizin mezarınında ülkemize getirilmesi bir dönem gündemdeydi.Nazım Hikmetin Moskova'da rahat uyuduğunu bilelim. Kendimize dürüstce soralım ona kim sahip çıktı? yada sorgulanması gereken bizler miyiz? madem Nazım sizin içinde bukadar değerli, onun gibi düşünen ve onun izinden giden insanlar için Kültür Bakanlığının kaç projesi var? varsa kaç tane? Kaldıki geçen ay Tunceli Kız Meslek Lisesinde Nazım Hikmet adına yapılan bir gecede Nazım'ın birçok şiirine sansür uygulaması getirildi ve şairimizin fotoğraflarından oluşan bir slayt gösterisi kaldırılıp yerine cami figürlerinin sergilendiği bir klip izletildi.
Konumuza dönelim...
''ermenilerden özür diliyorum'' kampanyası pekde uzun süreli olmayacak gibi.31 Ocak 2009 tarihinden itibaren başlatılan soruşturma şok etkisi yarattı.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bazı aydınlar tarafından düzenlenen 'Ermenilerden Özür Dileme' kampanyası ile ilgili TCK"nın 301. maddesinde "Türk milletini alenen aşağılama" suçu kapsamında cezalandırılmaları istemiyle suç duyurusunda bulundu ve imza atan vatandaşlarında yargılanmasını istedi.
Konunun uluslararası boyutlara taşındığı da bir gerçek, Bunun için köprü vazifesi gören Orhan Pamuğa; ülkemizin adını her yerde duyurduğu için teşekkür ediyoruz.
Orhan Pamuk işte tamda bu noktada incelenmesi gereken bir başlık...
birçok vatandaşımıza göre şöyle bir gerçek var... Pamuk: "Türkiye'de bir milyon Ermeni, otuz bin Kürt öldürüldü" diyerek nobel ödülü aldı.
Bazı aydınlar şu şekilde karşı çıkabilir;
-NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ'nde asla siyasi karar verilmez... edebi değere verilir..
Hmm...
Nobelin tarihine biraz bakalım ozaman;
sene 1953 ve ödülün sahibi Winston Churchill.
Neden aldı ki o ödülü?
İnsani değerleri savunan konuşmaları sayesinde tabiki!
peki ne demişti churchill birinci dünya savaşı sonrasında ingiltere'nin ırak işgali sırasında?
"uygarlaşmamış kabilelere karşı zehirli gaz kullanılmasını şiddetle destekliyorum..."
-HAYIR KABUL ETMİYORUM!!! bu ödül, hayatını doğrulara adayan insanlara verilir. nobel alanların hayatı, onurlu bir geçmişe sahiptir!!!
o halde sene 1999...
ödülün sahibi Günter Grass...
hayatı boyunca, nazi karşıtlığının sembolü olmuştu çünkü. Hayatını nazi karşıtlığına adamıştı. Ödülü de bunun için aldı. Nobel'i veren isveç kraliyet bilimler akademisi bu konuda "asla" hata yapmazdı.
Ne çıktı günter grass?
nazi çıktı, nazi...71 yaşında nobel'i aldı.78 yaşında itiraf etti. Gunter Grass bir naziydi...
Nobel ödülüne takılı kalıp bozuk bir plak gibi aynı şeyleri tekrar etmek değil amacım. Sonuçta Pamuğu nekadar iyi eleştirsekte nekadar iyi desteklesekte heykelimiz dikilmeyecek. Fakat biz Orhan Pamugun, heykeli dikilecek bir aydin olup olmadigina karar verebiliriz;
Kendisi siyasi açıdan yeri geldiğinde akp politikalarını öven bir insan; öyleki bir konusmasında akpnin ilerlediği yolu destekleyip, ''ülkenin dahada liberal olması için iyi işler yapıyor'' dediğini unutamam.
Prof. Fahir İz’in bir dergide yayınlanan Orhan Pamuk'taki Atatürk anlayışı izleniminden de birkaç alıntı yapsak iyi olacak;
1) ''Sonra kasaba alanına dolanır. Atatürk heykellerine sıçan güvercinleri ayıplar...''
2) "Atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu...''
3) ''Atatürk’ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu…''
4) ''Sonra bir cumhuriyet, Atatürk, damga pulu havasına girdiğimizi hatırlıyoruz...''
Sayın İz, 275 sayfalık bir kitapta, tam sekiz yerde ve "hiç gerekmediği halde" Atatürk'e sataşıldığını saptamış diyor A.Taner Kışlalı. Şöyle devam ediyor:
"Bunlar kitaptan çıkarılsa hiçbir şey değişmez. Yalnız yazarın kimi ruhsal gereksinimleri tahmin edilmemiş olur!"
Ermeni sorununun gundemi tekrar isgal ettigi donemde ki bu 3-4 ay oncesine tekabul ediyor: fakültemizde bir broşüre rastladım. Yazılanlara göre Kızılaydaki Alman Kültür Evi'nde sayın Recai Hallaç bey bir konuşma yapacakmış ve herkes davetliymiş. Olayın açıklamasını okuduğumda Recai beyin Orhan Pamuğun tercümanı ve çok yakın arkadaşı olduğunu öğrendim. Aynen Pamuk gibi düşünen ve ona cok yakin olan bir adamın canlı konuşmasını izleyip guncel tespitler yapmak için daha iyi bir fırsat olabilir mi? Tabiki bu olayı kaçırmadık ve panele katıldık. Yaklaşık 1 saat dinledik ve karşımızda artık siyaseti bile tamamiyle avrupalı gibi sentezleyen cok karizmatik bir ses bulduk. Recai bey zaten Almanya'da yaşıyormuş ve vatanıyla olan bağlarını koparmamak için arada bir ülkemizi ziyarete geliyormuş.
Anlatıyor...
'' Türkiye'de gerçekten demokrasinin yaşayabileceğini, avrupaya bu kampanyayla çok güzel gösterdik '' diyor 'ermenilerden özür diliyoruz' kampanyasını kastederek...
Ekliyor...
'' Avrupalının gerçekten dikkatini çeken bir olay bu,müzakerelere de çok iyi bir şekilde yansıyacagından eminim ''
Durdurabilene aşk olsun,ekliyor...
'' tabi ülkenin bu aşamaya geçmesinde akpninde payı var ''
Devam ediyor;
'' siyasi yorumlara fazla girmek istemiyorum ama akp'nin demokrasi adına yaptığı çok güzel işler var, örneğin Abdullah Gül'ün katıldığı ve ülkemizi temsil ettiği Frankfurt kitap fuarında aralarında Türkiye'nin eski komünistlerinin de isimlerinin geçtiği kitaplar vardı,güzeldi,cesit vardi,görmeliydiniz ''
Konuşmanın bu kadarı yeterli olmuştur sanırım.Şimdi birşeyler söylememek elde değil;
Akp'nin yaptıgı bu hareketi övmeye gerek yokki,bunları zaten yapması lazım.. Az önce Gül'ün sözlerini söylemiştik; ''Şiddet yoksa fikirler konuşulabilir''
Fakat son 5-6 yıldır en azından birkaç kere televizyonda tarafsız haber izlemiş herkesin bildiği birşey var. Oda ortada islami yaşam tarzını tamamiyle ülkeye yansıtmaya çalışan bir partinin varlığını sürdürdüğü,artık eğitim bakanlığında öğretmenlerin yerini hacıların hocaların aldığı,zenginin daha zengin,fakirin ise daha fakir olduğu ve bu topraklarda adaletin can çekiştiği...
Şimdi bunca şeyin arasından sıyrılıp akpye, Frankfurt kitap fuarına 3-5 çeşit kitapla katıldı diye övgü dolu sözler sarfetmenin ne anlamı var?
Ayrıca Recai beyin ''eski komünistler'' diyerek kastettiği isimler belli.
TDK'dan bir alıntı yapıyorum:
''eski = Geçerli olmayan,Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey''
Ağızdan çıkan bu sözün ne kadar yanlış olduğu ortada,eski diyerek nitelendirilen o isimlerin hepsi bugün hala dipdiri,taptaze aramızdadır,yasamaktadir. O insanların hepsi birer ekol,birer lider,birer fikirdir ve fikirlere asla kurşun işlemez !!!
Simdi Ermeni sorununa tekrar dönelim. Tabiki kesin bir çözüme pat diye bağlanamayacak bir problem bu. Fikir ayrılıkları çok fazla ve provokasyonlar profesyonelce yayılmaya devam ediyor.Ermeni katliamı dediğimiz olaya hangi hassasiyetle yaklaşıyoruz? Kimlik karmaşası olmaması çok önemli..bu osmanlı devletinin sorunumu yoksa Türkiye cumhuriyeti'nin mi? Nazim Hikmetin unlu ressam Picassoya yazdigi bir mektup var;"Hocam biz Turkler 56 yasinda da olsak senin gibi ustadlarin elini öperiz" diyordu. Suan ise biz Turkler 86 yasindayiz. Peki Avrupadan gelen bu baskıları bi kenara bırakıp bizde onlar gibi küstah olup neden şu soruları sormuyoruz?
Olayı gündeminden indirmeyen AB'nin demirbaşlarından Fransa, Kuzey Afrika'da,Cezayirde yaptığı soykırımların hesabını verdi mi?
Verebilecegimiz onlarca orneklerden! sadece biri;
8 mayıs 1945'de ikinci dünya savaşı bitmiştir, fakat bu savaşta "bağımsızlık sözü aldıkları için" fransızlarla beraber savaşan cezayirli'leri bir sürpriz beklemektedir. Evlerine dönen cezayirliler, milyona yakin cezayirlinin fransızlar tarafından katledildiğini görürler. Guelma ve Kherrata şehirlerinde binlerce cezayirli kireç fırınlarında yakilmistir ve kamyonlarla nehirlere dökülmüstür.
Fransa onlardan özür diledi mi?
Ingiltere,Almanya,Ispanya,Italya...Avrupada katliam kavraminin tarihteki karsiligi olan ulkeler bunlar.
Avrupayı geçtim ABD'nın yeni başkanı Obama'nın da ermeni soykırımını tanıması bekleniyor...Gerçekten komik. Söz konusu durum bizim burada vicdanen rahatsız olmamız gerektiği değil,asıl katliamlarin basrollerinde, bize bu baskıları dayatıp politikalarıyla pençeleri arasına almak isteyen batılı emperyallerin oynadigini biliyoruz. Tarihlerinde pekçok soykırımın ve katliamın yer aldığı ve bunların yaratılmasında rol oynadıkları bir gerçek.
Iste basit bir ispat;
New York Times'in 24 temmuz 1941 tarihli sayısında Harry Trumanin, ''Savaşın kaderi Almanya'dan yana dönerse Rusya'ya, Rusya'dan yana dönerse Almanya'ya yardım etmeliyiz.Böylece taraflar mümkün olduğunca fazla insan öldürmüş olurlar.'' aciklamasi yer almistir.
Simdi...
Kabul ediyoruz ki ozur dilemek bir erdemdir.
Fakat sira bizde degil…

Beytepe'de çamur rezaleti!

Nihayet Ankara ayazının yerini bahar aylarının ılık güneşi almış, Beytepelilerin tam çimlere yayılma zamanıyken rektörlüğün yeşil alan düzenlemesini bahar dönemine bırakması öğrencileri çileden çıkarttı. Kütüphane önü, fizik mühendisliği önü ve City önündeki yeşil alanların bakımını yıllardır ihmal eden rektörlük, yeniden yeşillendirme kapsamında çözümü mevcut yeşil alanların üzerini yeniden toprakla örtüp yeşillendirmekte buldu. Kamyon kamyon toprağın yığıldığı alanlar çamur deryasına dönüştü. Yetkililer toprağın yayılması, havalandırılması ve atılan tohumların yeşermesinin bir ayı bulacağını belirtiyorlar. Mağdur olan ise hem çimliklerini kaybeden hem de üstü başı çamur içinde kalan Beytepeliler.