18 Mart 2009 Çarşamba

Beytepe'de Newroz coşkusu

Beytepe Kampusu'nde 150 öğrenci Kütüphane önünde biraraya gelerek Newroz'u kutladı. Amfi önünde toplanan öğrenciler, "Newroz piroz be" (nevruz kutlu olsun), "Eşitlik, özgürlük, Kürt ulusuna özgürlük" pankartları açarak sloganlar eşliğinde okul içinde yürüyüşe geçerek buluşma noktası olan Kütüphane önüne geldi. Burada okunan bildirinin ardından etkinlik şiir dinletiyse devam etti. Yakılan ateş ile birlikte çoşkulu kitle davul-zurna eşliğinde halaylar çekerek Newroz'un gelişini kutladı. Etkinlik olaysız bir şekilde sona erdi.

14 Mart 2009 Cumartesi

teşhir

fotoğraf: http://www.facebook.com/group.php?gid=59673446085#/photo.php? pid=1460192&o=all&op=1&view=all&subj=59673446085&aid=-1&id=564637696&oid=59673446085
BEYTEPE'DE OLANLAR...

Beytepe Kampusu adeta akılsız(lık)lar kampusu... Gün geçmiyor ki akıl dışı söylemler ve uygulamalarla karşı karşıya kalmayalım. Solcu öğrenciler tarafından çiçek dikildiği için sulanmayan çimler, başörtülü öğrenciler fakültelere başları kapalı girmesin diye dikilen ÖGB'ler, hukuksuzca kapatılan kantinler, duvara şiir yazdığı için kınama cezası alan öğrenciler, fazlalık diye ortadan kaybolan(!) hayvanlar...

Son olanları biliyorsunuz, bilmeyen kalmadı zaten. Kampus içinde ortak yaşamın bir parçası olan hayvanlar bahar döneminin başlamasıyla birlikte ortalıklarda görünmez oldu. Her şeyde olduğu gibi hemen bu olayda da bir bilgi kirliliği ve bilgi sabotajı yaratıldı (belki de ülkemizin en karakteristik özelliği, devletlülerimizin en büyük yeteneği). Bizler hayvan dostlarımızın ortadan kaybolmasına üzülerek ve hazmedememenin kızgınlığıyla ne olduğunu anlamaya çalışırken Hürriyet Gazetesi yazarı Bekir Çoşkun, bu konuyu ele alan zehir zemberek bir yazı yazarak ülke kamuoyunun dikkatini bu olaya çekti. Öğrenci Temsilcileri Konseyi (ÖTK) dışında kendi öğrencilerini resmi olarak dikkate almamayı ilke edinen Rektörlük, el altından dağıttığı bir bildiriyle (böylece gayrıresmi olarak dikkati buraya odaklanmış kendi öğrencilerini de muhattap almış oldu), kendi sorumluluğunu tamamen reddederek ve klasik bir şekilde sorumluluğu üstü kapalı olarak belediyelere havale ederek; ama sorulara kesin bir cevap vermeyerek olayı iyice bulanıklaştırdı(bknz. tüm ülke tarihi böyle örneklerle doludur).

Ortalık iddialardan geçilmiyor. Hayvanların yemekhane artıklarına zehir konularak katledildiği iddialarını rektörlük reddediyor. Buna karşılık Angora evleri sakinlerinin şikayeti üzerine Ankara Büyük Şehir Belediyesi ile Çankaya Belediyesinin kampuse, okul yönetiminin bilgisi dışında girip bu hayvanları toplamış olabileceğini iddia ediyor. Kimi öğrenciler ise özel öğrenci evlerinin arka tarafında üstü yeni örtülmüş alanlar ve kireç tozları olduğunu söylüyor.

Bizler kendi yaşam alanlarındaki sorunlara duyarlı öğrenciler olarak şimdi asıl gerçeği merak ediyoruz. Zihinler iyice bulandırılmadan hayvanların ortadan kaybolmasının asıl sorumlularının ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Rektörlüğün haberi olmadan belediye ekiplerinin okula nasıl girdiklerini merak ediyoruz. Kampus içindeki zararsız hayvanların nasıl olup da 2-3 kilometre ötedeki Angora Evleri sakinlerine saldırılar düzenlediklerini merak ediyoruz.

Merak ediyoruz ve bir açıklama, bir özür bekliyoruz...

Abdullah GÜZEL

9 Mart 2009 Pazartesi

ÖTK'ların seçim talepleri

8 ÜNİVERSİTENİN ÖĞRENCİ KONSEYİNDEN "TALEP" BİLDİRİSİ

Başkentteki 8 Üniversitenin Öğrenci Konseyi Başkanları, Öğrencilerin Sorunlarını ve Büyükşehir Belediye Başkan Adaylarından Taleplerini Bir Bildiriyle Açıkladı.Başkentteki 8 üniversitenin öğrenci konseyi başkanları, öğrencilerin sorunlarını ve büyükşehir belediye başkan adaylarından taleplerini bir bildiriyle açıkladı.Ankamall Alışveriş Merkezi Sanatolia Sahnesi'nde bir araya gelen Çankaya, Ankara, Ufuk, ODTÜ, Atılım, Hacettepe, Gazi ve Başkent üniversitelerinin öğrenci konseyi başkanları adına bildiriyi okuyan Ankara Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Bora Akat, bir ''öğrenci kenti'' olan Ankara'da yapılacak seçimlerin kendilerini yakından ilgilendirdiğini belirtti.Binlerce öğrencinin ve ailelerinin hayatlarının göreve gelecek yöneticilerin uygulayacağı projelerle kolaylaşacağını ya da zorlaşacağını savunan Arat, ortak sorunları öğrencilerle bire bir konuşarak, öğrenci temsilcileriyle toplantılar yaparak belirlediklerini söyledi.Akat'ın dile getirdiği öğrencilerin bazı sorun ve istekleri şöyle :
* Ulaşımda kullanılan EGO kartlarının yerine, İstanbul'daki akbil veya İzmir ve diğer bazı belediyelerin uyguladığı kent-kart benzeri bir sisteme geçilmeli.
* Öğrenci bandrolleri yerine fotoğraflı paso uygulamasına geçilmeli ancak bu ilk ve ortaöğretimde maliyet fiyatına uygulanmalı, üniversiteler için ise öğrenci kimliği paso kabul edilmeli.
* Merkeze yakın olmayan üniversite yerleşkelerine daha sık otobüs seferleri yapılmalı. Yapılması planlanan metro hatları yerleşkelerden ya da yerleşkeye yakın noktalardan geçirilerek öğrencilere ulaşım kolaylığı sağlanmalı.
* Restoran ve öğrencilerin gıda maddesi tükettiği mekanlar daha çok denetlenmeli.* Üniversite öğrencilerin kültürel ve sanatsal etkinliklerden daha fazla yararlanabilmesi için projeler geliştirilmeli.
* Yasal zeminde ve tarafsız değerlendirme yöntemleri ile öğrencilere burs imkanlarının sağlanmalı.
* Belediyelerde öğrenciler kısmi zamanlı olarak çalıştırılmalı.

kaynak: http://www.facebook.com/group.php?gid=5823468390&ref=ts#/topic.php?uid=5823468390&topic=7115

Beytepe Postası Gazetesi yazarları geliyor!

Beytepe'nin tek öğrenci haber gazetesi Beytepe Postası Gazetesi, artık sadece kampusumuzde meydana gelen olayları aktarmak dışında kampus sakinlerinin güncel, düşünsel ve deneysel yazılarıyla yoluna devam edecek. İlk olarak Güzel Sanatlar Fakültesi'nden tabloit adlı köşesinden Attila Bakarov ve Edebiyat Fakültesi'nden teşhir adlı köşesi ile Abdullah Güzel bundan böyle düzenli olarak yazılarıyla gazetemizde bizlerle birlikte olacak.

tabloit

HOLLYWOOD

Kız arkadaşıyla kafede otururken, kahramanımız birden konuşmaya başlar;
-Büyükbabam hep şöyle derdi; ''Hey corç, iyi bir pilot olabilmek için önce tişört dikmelisin evlat'' ahh...sanırım ne dediğini şimdi anlıyorum.
Eee ne anladın abi?
Hollywood filmlerinde kahraman jönün mutlaka böyle felsefenin gözüne vurmuş bir büyükbabası olur. Hayatı tek cümleyle açıklayan kel alaka bir nasihat, daha çocukken jöne hayat felsefesi olarak verilir. Ama niyeyse anlamını yıllar sonra anlar bizim ''kahraman''.
ve kahramanımız koca bir hayatı devirmişcesine olgun, yakışıklı ve karizmatik, aynı zamanda esprili yapısıyla karşısındaki güzel bayanla muhabbetine başlar. Bayanı etkileyebilmesi için karşısında öylece durması yeterlidir. Hedede hödödö geçen zamandan sonra bayan ona klasik 5-5-5 le başlayan telefon numarasını verir. Mutlu bir aşkın ilk filizleri böylece hayat bulmuş olur. Herşey ilk 20 dakika çok güzel devam eder. Fakat kötü taraf yok mudur? tabiki vardır.
Rusya, genelde hollywood filmlerinin kötü taraf ihtiyacını karşılayan ülkedir. Bol bol örnek verebiliriz. Mesela Rocky 4'e bakarsak; Sovyet boksör Ivan Drago için; ''acaba hangi insanoğlu yenebilir ki bunu?'' sorusuna cevap ararken, bizim 1.70'lık İtalyan aygır Balboa, Knock Out'la maçı almasın mı? hemde Moskova'da. Filmde kızıl ordu askerlerinin bu olay üzerine Ivan'ı bırakıp Rocky'i desteklemesi de tamamiyle insan zekasına yapılmış bir hakarettir!!!
O tecrübemden sonra filmlerdeki hiçbir olaya şaşırmaz oldum. Demekki 7.sanatta gerçekten hiçbirşey imkansız değilmiş dedim. Ama burda amerikanların hakkını yemeyelim. Bu, her filmde kötü tarafın Rusya olduğu anlamına gelmiyor. Oranlarsak 4 de 1 lik bölümde kendilerine başka düşmanlarda üretebiliyorlar. Yetenekli senaristleri var yani Hollywood'un.
Her neyse, kötü adamlar kahramanımızı tenha bir yerde kıstırana kadar mücadeleye devam eder. Kahramanımız kaçar fakat ezik bir şekilde değil, son derece stratejik ve aksiyon dolu yöntemleri kullanarak.
Şöyleki;
Koşuşturma bir binada mı devam ediyor?
Havalandırma sistemi !!!
Oraya saklanmak son derece akıllıca bir yöntemdir ve sizi orada aramak kimsenin aklına gelmez. Üstüne üstlük o havalandırma koridorlarıyla binanın her yerine ulaşmak mümkündür.
Ya da sokakta geçen bir koşuşturma varsa, her zaman kalabalık bir dini törene rast gelirsiniz ve izinizi orada kaybettirmek hep mümkündür.
Tamam, hadi bu sefer yakalandı diyelim. Bu demektir ki, tamamiyle dövüş sanatlarına hakim akrobasinin olduğu bir kavga sahnesi izleyeceğiz; ve düşman sayısı ne kadar fazla olursa olsun, bizimkinin etrafında dans edip, dönüp durur. Arkadaşları nakavt oldukça sırayla kavgaya katılırlar..Sonuç mu? herkes yerde iki seksen yatarken kahramanımız dimdik ayakta tabi...
Araya komik bir olay ekleyeyim. Matrix 2'nin vizyona yeni girip gişe hasılatı yaptığı yıl, nedense Cüneyt Arkın bu olaya müdahale etmek istemiş. Şansa kanalları gezerken bi açık oturumda bunu konuşma yaparken yakaladım. Abartısız söylediği sözü buraya yazıyorum;
-Bu kadar saçma birşey izlemedim yahu, herif aynı anda 100 kişiyle kavga edip yara almadan kurtuluyor..
Allah aşkına yahu. Cüneyt amca sen değilmiydin tek bir atın üstünde Bizanstan girip Snt. Petersburg'tan çıkan? Neo'muzu rahat bırak!
Filme dönüyorum;
Senaryoyu biraz daha fantastik yaparsak;
Uzaylıların saldırısını hayal edelim. Mel Gibson'un ''İşaretler'' filmi bu serilerde tam bir fiyaskodur. Filmde uzaylılar ''amac değil araç'' olarak kullanılmıstır ve kesinlikle dini inançların propogandası yapılmıstır.
Her neyse bu uzaylılar kesinlikle A.B.D ye inerler ve orayı işgal ederler. Korkmayalım arkadaşlar, Amerikan Ordusu her işin üstesinden gelir!
Diyelim Amerika'nın uzaylılar tarafından işgal edildiği gün gerçekten oradaydınız. Yine korkmayın derim. Çünkü bölgenin Belediye Başkanının ilk endişesi şehirdeki turistler ve yakında açılacak bir sergi olur. Beğenmiyorsan izleme arkadaş. Sanat, gerçekten bu hassasiyeti gösteren insan ruhuna ihtiyaç duyar. Uzaylıda gelse sergini kaçırmayacaksın! Kısacası Amerikada olup oranın vatandaşı olmayan herkes güvendedir. Ama biz yeniden ekran karşısına dönelim. Ortada, ''insanlığın sonu mu geldi?'' dedirten bir işgal var ve eli silah tutan her erkek amerikan vatandaşı cepheye!!!
Kahramanımız savaşta aldığı ölümcül yaralara ragmen çıt çıkarmaz. Ama, iyi bir pilot olabilmek için tişört dikmesi gerektiği sırrını paylaştığı kız arkadaşı, ona pansuman yaparken çektiği acı, yeri göğü inletir. Kahramanımız o kadar centilmendirki pansumandan sonra kıza sadece teşekkür eder. Başka birşey etmeden evine döner. Aslında dönmek için bir taksiye biner, ve taksi onu kapısının önüne getirdiğinde elini cebine atıp gelen ilk parayı şoföre uzattığında para üstü beklemez! Çünkü tam ücreti vermiştir. Bir de para üstü falan, zamanmı kaybetsin? uzaylılar geldi diyorum.
Aksilikler kahramanımızın peşini bırakmaz ama hiç önemli değil. O zaten bütün bu giden tersliklere karşı mücadele etmeye doğuştan meğillidir.
Oturduğu mahalle boşaltılır. Güvenli bir bölgeye geldiğinde gece birkaç saat kestirecek bir eve yerleşir. Gece uyku tutmaz tabi, gördüğü kabus sonucu yatakta dimdik bir şekilde uyanırken kendisini, en ufak bir ışık almayan evde, kendi mimarisiymiş gibi ezberden gittiği mutfakta bulur. Buzdolabının kapısını açtığında, ekran karşısındaki seyircinin tüm detayları görebilecegi ışık çoktan sağlanmış olur. Atıştırır, yemek yerken bile karizmatik görünmeye çalışır.
Sonra oturur laptop'unun başına. 10 parmak klavyesiyle çalışırken arka fonda tabiki hoş bir müzik...Farklı farklı çekim açılarıyla kahramanın bir beyin fırtınası yaşadığını hissetmeyiz, adeta yaşarız. Ve sabah olur. Kahramanımızın masanın üstünde boş bir kahve bardağıyla uyuya kaldığını görürüz. Hmm...gece boyu çalışmış. Pat diye uyanır. Henüz seyircinin bile anlamadığı planıyla sabah ilk iş olarak kız arkadasının evine gider. Öyleki, sevgilisinin oturduğu binanın hemen önüne park etmek mümkündür. Arabayı kitlemez, camlarını bile örtmez. Dünyanın arabası çalınır ama bunlar hariç. Büyük buluşma gerçekleştiğinde ise kahramanımız; ''merhaba hayatım, bugun nasılsın canım?'' gibi kılıbık muhabbetlerle zaman kaybetmez. Arka planda büyük bir amerikan bayrağıyla filmin kilit noktasını beynimize kazır;
-'' Uzaylıların savunma mekanizmalarını çökertecek bir program yazdım Marry ''
Vayyyy be!!!
Meğersem bizimki dün laptopun başında koca bir insanlığı kurtarmış. Koçum benim!
Bu noktada, film eğer aileyle izleniyorsa anne babanın tepkisi bellidir;
-Bak millet bilgisayarla ne yapıyor? sende anca chat yap.
Asla yenemeyeceğimiz bir rakiple karşılaştırılmışızdır. Akabinde psikolojimize hiç önem verilmez. Böylesine bir suçlamanın da henüz panzehiri yoktur. Karşı tarafa laf anlatmamız da tabiki mümkün değildir. Susarız ve filmimize devam ederiz.
Nerede kalmıştık?
Hah..
Kahramanımız nasıl yaptıysa, bazı kızların solitaire,sims gibi oyunları oynayıp, winampta İsmail yk dinlediği türden bir bilgisayarda, uzaylıların savunma sistemini çökerten bir program yazıyor ve bunu tanıdığı yüksek yerlerdeki arkadaşları sayesinde amerikan başkanına kadar ulaştırıyor.
Dolayısıyla o artık filmde ulusal bir kahraman.
Arkadaşlar bu Sims'te bambaşka bir başlık. Aslında bir bilgisayar oyunu. Bilmeyenler için yazıyorum. Bir ev kurup karakterlerinizi işemesi için tualete yolluyorsunuz hepsi bu. Yıllar boyu bu oyun, yüksek baskılar sonucu bizim evide işgal etmiştir. Yeni başlayanlar...vazgeçin!!!
Şimdi filmimizin final sahnesi;
Yaklaşık 15 dk süren, filmin dönemine göre havada amerikanın son model savaş uçaklarını izlediğimiz dijital ortamlı savaş sahnelerinde bazen bizimkilerin, bazende karşı tarafın verdiği kayıpları izliyoruz ve hiçbir ülkeden yardım talep etmeyen amerika, tabiki her türlü teknolojiyi deviren ordusuyla tarihin en büyük zaferine imza atıyor !!! Nasıl bir olaysa diğer ülkelerin savaşa verdiği tepkiler seyirciye hiç yansıtılmıyor bu arada. Sanki diğer tüm ülkelerde herşey aynen devam ediyor. Yahu Putin'e bi telefon açsana.. O uzaylı bozuntuları daha dünyaya yaklaşmadan Moskova üzerinden yollayacağı bikaç bin balistik füzeyle işin üstesinden gelsin..Hayret birşey, illa yumurta deliğin agzına gelecek.
Biraz fazla geyik olsada hemen hemen her filmde adamların yüksek bütçelerle şov yaparcasına yaptıkları propogandaları izliyoruz aslında.
Seyirciyi aptal yerine koyan filmleride yok mu bunların? var!!!
Birkaç Hollywood klasiğini masaya yatıralım;
Görevimiz Tehlike;
Grubun beyni olan yaşlı adama, sürekli amerikan teknolojisini göstermek amacıyla garip bir kutuda görüntülü mesajlar gelirdi. Neyse bu adam mesajları aldıktan sonra alet: ''Bu makina 5 saniye içinde kendisini yok edecektir'' diyordu. Oturduğum yerden adamın çabuk hareket etmesi için strese girerdim. Adam hiç...umrundamı dünya...ben diyim 15 sen de 20 saniye. Ohoo bizim alet hala patlayacak?
Peki ya yılların Macgyver'ine ne demeli?
Klasik show tv ve atv kuşağı saçma amerikan filmlerinin en bombası. Utanmasa sakızdan nükleer bomba yapacak dallama.
Veya da 007 James Bond;
Bir tankla ön kaldırabilen, ona pati çektirebilen, Kuzey Kore'ye sörf yaparak girip, havada uçaktan uçağa mesafe tanımaksızın atlayan tek denyo. Acaba Amerika'lılar bu filmleri izleyip; ''Lan bizim ne ajanlarımız varmış be'' diyor mu gerçekten merak ediyorum.
Hepimizin yaptığı bu tür tespitler eminimki vardır.
Kontrol kulesinde konuşabilecek birisini bulan herkes bir uçağı indirebilir örneğin bu filmlerde, veya tokayla,telle herr türlü kapılar açılabilir.
Hala Avrupa Sineması'na karşı Hollywood diye ısrar etsemde, artık ezberlemiş olduğumuz bu klasikler yeni yeni filmlerde de hala çıkmaya devam ediyor. İzliyoruz ve izlemeye devam edeceğiz arkadaşlar.
Bir dedektif bir davayı ancak askıya alındığında çözebilir çünkü.
Neden mi?
E bariz gözüken bir cam varsa az sonra birisi ordan dışarı fırlayacaktırda ondan
Peki Hollywood hep basit midir bu kadar?
Hayır! tabiki hayır!
Örneğin bir Braveheart vardır ki...
Film hakkında hiçbir şey söylemek istemiyorum. Şu yeterli olacaktır:
William Wallace, az sonra İngiltere'ye karşı bağımsızlık savaşını verecek olan, cesareti kırılmış ordusunu karşısına alır ve derki....
''Her insan ölür; ama her insan gerçekten yaşamaz''

Attila Bakarov, Güzel Sanatlar Fakültesi

8 Mart 2009 Pazar

Rektörlük katliamı yalanladı

Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü son zamanlarda kampusda birden ortadan kaybolan hayvanların rektörlük tarafından katledildiği söylentilerine karşı bir yazılı açıklama yaptı. Yapılan yazılı açıklamada asılsız haberlere karşı ilgili yerlere gerekli girişimlerin yapıldığı belirtilerek, "Üniversite yönetiminin Beytepe Kampusumuzda zaman zaman görülen sahipsiz köpeklerin itilaf edilmesi ile ilgili ne bir kararı ne de bu yönde görevlilere verilmiş talimatı bulunmamaktadır. Beytepe Kampusu sınırları içinde sahipsiz köpek ve hayvanların üniversitemiz tarafından itilaf edildiği söylentileri üzerine konu araştırılmış, ancak bu iddiaları destekleyecek herhangi bir bilgi ve bulguya rastlanılmamıştır. Hal böyle iken Üniversitemiz Kimya Bölümünde köpekleri öldürmek için özel bir zehir imal edilerek, söz konusu maddelerin sosislere dökülerek bunların köpekleri itilaf etmek için kullanıldığı söylentisi tümüyle hayal mahsulü olup, üniversitemizi hiçbir şekilde hak etmediği bir zan altında bırakan bir iddiadır." denildi.

Ortadan kaybolan hayvanların zehirlenerek katledildiği iddiaları üzerine bu konuyu gündemine alarak Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde değinen Bekir Çoşkun için ise açıklamada şu ifadeler kullanıldı: "Bekir Çoşkun'un hiçbir cümlesi doğru olmayan ve üniversitemizi haksız bir biçimde itham eden yazısı konusunda hem kendisine hem de gazetesine üzüntülerimizi bildiren ayrıntılı bir yazı gönderilmiştir. Ancak önyargı ile konuyu ele alan Sayın Çoşkun, düzeltme konusunda gerekli hassasiyeti göstermemiştir."

Açıklamada ünivertisenin oldukça geniş bir alana sahip olduğu ve çevre ilçe belediyelerinin başıboş hayvanların getirip bıraktığını ve bu hayvanların sayısının arttığı dönemlerde Büyükşehir Belediyesi ile Çankaya Belediyesinin işbirliğine giderek bu hayvanların barınağa taşındığı belirtildi.

6 Mart 2009 Cuma

Katliama karşı anlamlı protesto


Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampusu'nde Sömestre tatilinde gerçekleştirilen hayvan katliamına karşı 5 Mart Perşembe günü Edebiyat Fakültesi önünde buluşan öğrenciler çeşmenin yanındaki ağaca çaput bağlayarak ve Fakülte içinde mum yakarak anma etkinliği düzenlediler. Kampüste Özgür Yaşam üyelerinin Facebook'ta kurduğu 'Beytepe Kampusu'nde yaşanan hayvan katliamını kınıyorum' adlı gruba katılanların oluşturduğu bileşinin gerçekleştirdiği eyleme asistan hocalar da katılarak destek verdi.