24 Mayıs 2010 Pazartesi

Bizim Anayasamız olan Öğrenci Disiplin Yönetmeliği ne olacak?

CİHAN ELİGÜZEL

Gündem anayasa değişikliği… iktidar ve muhalefet evetçiler ve hayırcılar olarak bölünmüş, içerikten uzak kaotik bir tartışma ortamı devam etmekte Muhalefet, bu değişiklik paketiyle “rejimin son kalesi” yargının düşürülmeye çalıştığını iddia etmekte, iktidar ise zaten siyasallaşmış yargının bu yolla bağımsız bir niteliğe sahipolacağınısöylemekte. Özünde demokratikleşme niyeti ve hedefi olmayan bu değişiklik paketi, aslında kısmi olarak sendikal hakları genişletmesi açısından önemli. Ancak tasarıda memurlara toplu sözleşme hakkı tanınsa da hala grev hakkı tanınmıyor. Yargıdaki ikililiğe (Askeri ve sivil yargı) son verilmiyor. Seçim barajı düşürülmüyor, dokunulmazlıklar kalkmıyor… YAŞ kararlarının itiraza açık hale getirilmesi, savaş hali dışında sivillerin sadece sivil mahkemelerde yargılana-bilecek olması iyi; ancak en temelinde 12 Eylül’ün ürünü olan mevcut anayasanın ruhunda temel bir değişiklik olmayacak.

Gelgelelim bizim anayasamız sayılabileceği gibi aslında doğrudan TCK’mız (Türk Ceza Kanunu) olan Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’ne… Anayasa ile aynı dönemin ürünü. 12 Eylül cuntacıları zaten toplumda çeşitli katmanlardan örgütlülüğü ve bilinçliliği temsil eden dört ana alanda iğdiş etme operasyonu gerçekleştirmişti. Bu alanlardan bir tanesi de üniversitelerdi. Üniversitelerde bir taraftan 1402 Sayılı Karar ile akademisyen kıyımı yapılırken diğer taraftan da “haylaz” öğrencileri hizaya sokmak için de TSK Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinden devşirilerek YÖK Öğrenci Disiplin Yönetmeliği yürürlüğe sokulmaktaydı. Değişen zaman, şartlar ve ülke gündemiyle birlikte bu yönetmeliğin de artık değiştirilmesi gerektiği, eğer illaki olacaksa öğren-cilerin daha özgürlükçü bir yönetmeliğe tabi tutulması gerektiğini eğer illaki olacaksa öğrencilerin daha özgürlükçü bir yönetmeliğe tabi tutulması gerektiğini, en azından bu gerçekliği tartışmaya açmak gerektiğini düşünüyorum. YÖK Öğrenci Disiplin Yönetmeliği de bir nevi bizim ana yasamız sayılır ve özü de tıpkı 82 Anayasası’nın özü gibi yasakçı ve korumacıdır. Bu özün yansıması, metin incelendiği zaman çok rahat görülebiliyor.

Disiplin cezaları dört başlıkta toplanmış: Uyarı, Kınama, bir haftadan bir aya ve yıla olmak üzere uzaklaştırma ve yükseköğretim kurumlarından atılma… Bu başlıkların bentleri birbirlerinin benzeri olmakla birlikte bir sonraki bir öncekini kapsayacak şekilde düzenlenmiş. Yani disiplin soruşturmacılarının en üst düzeyden cezalar vermesi teşvik edilmiş.

Kınama, uzaklaştırma ve atılma maddelerinde ceza verilmesi öngörülen disiplin suçları arasında en yaygın ve bas-kın “suç” olarak siyasi faaliyetler tanımlanmış. Siyasi faaliyetlerde bulunmak, yükseköğretim kurumu duvarlarına siyasi içerikli afişler, duyurular asmak, resimler çizmek, si-yasi dernek faaliyetleri yürütmek, izinsiz toplantılar almak, yükseköğretim kurumları yöneticilerinin kararlarına karşı faaliyetlerde bulunmak gibi davranışlar doğrudan suç un-suru olarak görülmüş.

İlginç değildir ki, Türkiye’de devlet otoritesini yeniden sağlamak iddiasıyla yönetime el koyduklarını söyleyen cuntacıların bu mantığı Öğrenci Disiplin Yönetmeliğine de aynen yansımıştır. Siyasi suçlardan sonra kendine en çok yer bulan ceza gerektiren suç tanımlaması olarak “törenleri engelleyici tutum ve davranışlar” yer almış. Unutmadan ekleyelim, kopya çekmek de okuldan atılma sebebi…
Uyarı cezaları dışında kalan kınama, uzaklaştırma ve atılma cezalarına ise üniversite içinde itiraz etme yolları kapatılmış ve sadece idari mahkeme yolu açık bırakılmış.

Yani neresinden tutsanız elinizde kalacak bir yönetmelik… Hala yürürlükte. 26 Ekim 2009 günü okulumuzda yaşanan polis müdahalesinin, kafalarımızda patlayan gaz bombalarının, 69 Beytepeli’nin gözaltına alınmasının sebebi de işte bu metin. Çünkü bu metne göre, Kızılay’da ki kitapevlerinde devlet izinli satılan yayınların, yükseköğretim kurumlarında dağıtılması, okutulması yasak.

Bu yönetmelik üniversiteliye benim izin verdiğim ölçülerde düşün, diyor. Aslında düşünme, siyaset yapma, hak talep etme, ülke gündemine dair söz söyleme diyor.
Bugün de kampus hayatımıza baktığımızda birkaç demokratik gençlik örgütünün faaliyetleri dışında, öğrencilerin söz söyleyebileceği, düşünsel kültürel alanda kendini geliştirebileceği, hak talep edebileceği kanallar olması gereken başta ÖTK ve öğrenci klüplerinin yetersizliği, işlevsizliği yeterince göz önünde değil midir? Sözde özerk olan ama gerçekten bundan yoksun olan üniversitelerimizin daha demokratik ve daha özerk bir yapıya sahip olması için başta yükseköğretim kanunu ve YÖK’ün yapısı olmak üzere, tüm yükseköğretim sisteminin ve bu arada özellikle de Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinin radikal bir değişime tabi tutulması zorunludur.

Şunu yapma, böyle davranma diyen bir yönetmelik yerine öğrencinin söz söyleme hakkını en geniş ölçütlerde tanımlayan, üniversite içi demokratik kamuoyunu sağlayacak örgütlenme özgürlüğünü tanıyan (öğrenci topluluklarını alanlarında faaliyet yürütmeye teşvik eden, maddi olanaklar sağlayan, yeni kulüplerin kuruluşundaki bürokratik engelleri kaldıran, ÖTK yönetim kurulu üyesi olmak için herhangi bir disiplin suçu işlememe ön koşulunu kaldıran ve ÖTK’ya üniversite yönetiminde söz hakkı veren, yasal demokratik örgütlenmelerin faaliyetlerine engel olmayan) tarzda yeniden düzenlenmelidir. Ancak böyle bir durumda gerçekten özerk ve demokratik bir üniversite varlığından söz edilebilir.

Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’ne göz atmak isteyenler aşağıdaki linkten ulaşabilirler: http://dsmyo.ankara.edu.tr/yokdy.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder